Hakaret suçu, TCK md. 125-131 arasında Şerefe Karşı Suçlar başlığı altında düzenlenmiştir. Hakaret suçu iki farklı şekilde işlenebilir:
a-) Somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi suretiyle kişinin şeref ve saygınlığının zedelenmesi. Örneğin, “Ayşe, x mağazasından sürekli kıyafet çalıyor” demek şeref ve saygınlığı zedeleyen somut bir fiil isnat etme mahiyetinde olup hakaret suçuna vücut verir.
b-) Genel ve soyut nitelikteki söz ve davranışlarla, yani sövme yoluyla kişinin değersizleştirilmesi, rencide edilmesi. Örneğin, “yavşak polis, bana neden ceza yazıyorsun” şeklindeki sözler sövme suretiyle hakaret suçuna vücut verir.
Hakaret suçu ve cezası, 5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
Hakaret
Madde 125- “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…)[49] veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.”
Hakaret suçunun temel şekli takibi şikayete bağlı suçlar kategorisinde yer alır. Suçun mağduru, hakaret edeni ve hakareti öğrendiği tarihten başlamak üzere 6 ay içerisinde şikayet hakkını kullanmak zorundadır. Aksi takdirde şikayet hakkını kaybeder. Şikayet hakkı, en geç dava zamanaşımı süresi içinde kullanılmalıdır.
Hakaret suçunun oluşmasına neden olan sözlerin tek tek kanunda sayılması imkansızdır. Suçun vücut bulması için kişinin onur, şeref veya saygınlığını rencide edecek somut bir fiil veya olgu isnat edilmeli veya sövme yoluyla kişinin onur, şeref veya saygınlığına saldırılmalıdır. Görüldüğü üzere, hakaret suçunda önemli olan kişiyi rencide eden, toplum içinde değersizleştiren fiillerin cezalandırılmasıdır.
Bir kişiye “şerefsiz”, “haysiyetsiz”, “geri zekalı”, “aptal”, “salak”, “hayvan”, “müsvedde”, “pislik”, “alçak”, “yavşak”, “fahişe” vb. gibi sözler söylemenin hakaret suçunu oluşturacağı kuşkusuzdur. “Hırsız”, “rüşvetçi”, “adi” , “sahtekar” gibi kelimeler de hakaret suçu oluşturur.
“Eşek”, “köpek”, “öküz”, “sığır”, “it”, “çakal”, “katır” vb. hayvan isimleriyle hitap etmek de hakaret suçuna vücut verir.
Kişiye isnat edilen somut olgu kişinin mevcut fiziksel veya psikolojik bir özelliğine vurgu yapsa da hakaret suçunu oluşturur. Örneğin, aksayarak yürüyen birine “allahın topal adamı” demek, gözü görmeyen birine “kör herif” demek hakaret suçunun oluşmasına neden olur.
Hakarete uğrayanın kişisel özellikleri dışında kalmak şartıyla kendisine isnat edilen fiil veya olgu ispatlandığı takdirde hakaret suçu oluşmaz. Örneğin, “sen Ayşe’nin eşyalarını çaldın” denildiğinde, bu olgu ispatlanırsa hakaret suçu oluşmaz. Fakat, daha önce işlediği bir hırsızlık suçundan sabıkalı olan kişiye, “sen hırsızsın” demek hakaret suçudur.
Hakaret suçunu teşkil eden fiiller, sözle işlenebileceği gibi yazı, şekil, görüntü, el işareti veya mimiklerle de işlenebilir. Örneğin, bir kişinin çalışma masasına insan dışkısı koymak veya bir kimsenin yüzüne tükürmek hakaret suçuna vücut verir.
Kaba ve nezaketsiz söz ve davranışlar hakaret suçunu oluşturmaz. “Terbiyesiz, saygısız, riyakar, yalancı, lan, ulan” vb. kaba ve nezaketsiz sözler hakaret suçu oluşturmaz. Örneğin, kişinin ayakkabılarını çıkartıp ayaklarını masanın üzerine koyması veya bağırarak konuşması hakaret sayılmaz. “Seni paramla satın alırım”, “İşyerimden defol git” gibi sözler kaba ve nezaketsiz sözler hakaret suçuna vücut vermez. Olgusal bir gerçeği ifade eden sözler de hakaret suçu teşkil etmez. Kıyafet alan birine, “bu kıyafet size olmaz, siz şişmansınız” demek de hakaret değildir. Hakaret sayılmayan kelimeler, kanunda tek tek sayılmış değildir. Bir kelime veya söz, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte değilse hakaret suçu oluşmaz.
Beddua niteliğindeki sözler hakaret suçunu oluşturmaz. Örneğin, “allah seni bildiği gibi yapsın”, “allah belanı versin”, “cehenneme kadar yolun var” “allah çocuklarından çıkartsın” gibi sözler beddua niteliğinde sözler olduğundan Yargıtay tarafından hakaret suçu olarak kabul edilmemektedir.
Dilekçe hakkı ve eleştiri, basının haber yayımlama hakkı, iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında söylenen söz ve yapılan davranışlar hakaret suçunu oluşturmaz.
Kamuoyu tarafından yaptıkları işler nedeniyle bilinen, tanınan kişilere (Örneğin, futbolcular, sanatçılar, özellikle politikacılar) yönelik eleştiriler, normal kişilere yöneltilen eleştirilerden daha sert ve ağır olabilir. Bu kişilerin normal kişilere göre eleştiriye daha açık olmaları ve eleştiriye tahammül etmeleri gerekir. Bir siyasetçiye, “senden bu memlekete hayır gelmez, bütün memleketi sattın” demek ancak ağır eleştiri olarak nitelenebilir, ama hakaret değildir.
Mağdurun yüzüne karşı hakaret suçunda, mağdurun hakaret içeren söz veya davranışları o an öğrenmesi yeterlidir. Mağdura telefon, mail, mektup vb. gibi iletişim yöntemleri kullanılarak yapılan hakaret de mağdurun yüzüne karşı yapılmış sayılır. Mağdurun bu iletişim araçlarıyla kendisine yapılan hakareti öğrenmesi hakaret suçunun oluşması için yeterlidir.
Mağdurun yokluğunda (gıyabında) hakaret suçu ise, mağdurun yokluğunda hakaret eden kişinin söz ve davranışlarını en az 3 kişinin öğrenmesiyle oluşabilir. Hakaret edilen ortamda mağdurun olmadığı hallerde kanun hakaret teşkil eden fiilin 3 kişiyle ihtilat halinde işlenmesi şartını aramaktadır. Söz konusu üç kişiye hakaret edenin kendisi dahil değildir. Üç kişinin aynı yerde olması şart değildir, önemli olan üç kişinin hakareti öğrenmesidir. Örneğin, apartman boşluğunda mağdura gıyabında, “o adam şerefsiz” diye bağıran bir kişinin sözlerini kendi evlerinde oturan 3 komşu duyduğu takdirde hakaret suçu oluşmuştur. Hakaret içerikli aynı mailin mağdurun kendisine değil de kendisi dışındaki 3 kişiye gönderilmesi halinde de hakaret suçu oluşur. Mağdurun yokluğunda hakaret halinde, hakaret edenin sözlerini yalnızca 2 kişi veya 1 kişi öğrenirse hakaret suçu vücut bulmaz.
Hakaret suçu mağdurun olmadığı veya mağdurun doğrudan vakıf olamayacağı bir şekilde işlendiğinde gıyapta hakaret suçu oluşmaktadır. Ancak gıyapta hakaret suçunun cezalandırılması için, failin mağdur dışında toplu veya dağınık en az üç kişiyle ihtilat ederek bu suçu işlemesi gerekmektedir. Suçun faili ihtilatı bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir. İhtilat kişilerle birebir görüşerek gerçekleşebileceği gibi, üç veya daha fazla kişiye mektup göndermek, telefon etmek, SMS veya e-mail göndermek suretiyle de gerçekleştirilebilir. Ancak ihtilat unsurunun gerçekleşmesi için, failin sözleri en az üç kişinin duyabileceği bir ortamda ve şekilde söylemesi yeterli olmayıp, muhatapların bizzat anlamaları ve vakıf olmaları lazımdır
TCK’nın 125/1. maddesinde mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat edilerek işlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Gıyapta hakaret suçunun tamamlanması için ihtilat edilen en az üç kişinin hakaret içerikli sözleri öğrenmesi gerekir. Failin ihtilat edilen şahısları tanıması gerekmediğinden, gayri muayyen en az üç kişinin öğrenmesi kastıyla hareket edilmesi yeterlidir. Kanunda aranılan ihtilat şartının gerçekleşmesi için, isnadın ihtilat edilen kişilerce öğrenilmiş olması da gerekir. Herhangi bir nedenden dolayı eylemin öğrenilmemesi halinde ihtilat şartı da gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla, isnadın ihtilat edilen kişilerce “öğrenilebilir” olması ya da öğrenme imkanının bulunması yeterli sayılmaz. Örneğin; fail üç kişinin bulunduğu bir ortamda mağdur hakkında hakaret içerikli ifadeler kullansa, bu sözleri orada bulunan iki kişi duymasına karşın üçüncü kişinin kulaklıkla müzik dinlemesi nedeniyle duymaması ve isnadı öğrenememesi halinde gıyapta hakaret suçu oluşmayacaktır. Çünkü gerekli olan isnadın “öğrenilebilmesi” olmayıp, bizzat ihtilat edilen kişilerce “öğrenilmesi”dir.
Kendileriyle ihtilat edilen kişilerin bir arada bulunmaları ve hakaret sözünü aynı anda öğrenmelerine gerek yoktur. İhtilat aktarma suretiyle gerçekleşmişse hakaret sözlerinin aynı yada benzer olması aranmalıdır. Fail, sözlerini ikiden fazla kişiye söylemekte yada daha çok kişinin duyabileceği bir yerde konuşmakta ve sözleri başkaları tarafından duyulabilmekte, failde bu durumun bilincinde ise ihtilat oluşmuştur.
Madde gerekçesine göre; hakaret suçunun oluşabilmesi için mağdurun belli veya belirlenmesinin olanaklı bulunması gereklidir. İşte bu maddeyle suçu işleyen tarafından mağdurun kimliğinin açıkça belirtilmediğinde, ne gibi bir durumun varlığı hâlinde ismin belirtilmiş ve hakaretin açıklanmış sayılacağına ait ölçü gösterilmektedir. Yukarıdaki hüküm, aslında usûl hukuku bakımından ispata yönelik, karineye benzer bir ölçü getirmiş bulunmaktadır. Örneğin:
Ayrıca, TCK md. 129/3’e göre hakaret suçunun iki kişi tarafından karşılıklı işlenmesi halinde “karşılıklı hakaret suçu” meydana gelir. Karşılıklı hakaretin aynı zaman diliminde gerçekleşmesi şart değildir. Örneğin, medya yoluyla kendisine “maymun” denildiğini öğrenen bir kişinin de karşı tarafa bir gün sonra “yarasa” demesi halinde karşılıklı hakaret suçu meydana gelir.
Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret
Madde 129-” (1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez.
(3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”
Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir (TCK m.129/3). Örneğin:
Yargıtay 4. Ceza Dairesinin -K.2020/12418 No’lu Kararı
“Katılan sanıkların duruşmada birbirlerine karşılıklı hakaret ettiklerini savunmaları karşısında; olayın çıkış sebebi üzerinde durularak, tarafların karşılıklı haksız tahrik oluşturabilecek eylemleri saptanıp, haksız davranışların öncelik sonralık durumu, etki-tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri değerlendirilerek sonucuna göre, sanıklar hakkında TCK’nın 129. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması, bozma nedenidir”
Yargıtay 4. Ceza Dairesi -K.2019/13957 No’lu Kararı
“Sanığın aşamalarda müştekiyle birbirlerine karşılıklı hakaret ettiklerini ve müştekiye ‘‘şerefsiz’’ şeklinde sözler söylemiş olabileceğini savunması karşısında, sanığın ikrarı nedeniyle suçun oluştuğu, ancak karşılıklı hakaret olması nedeniyle TCK’nın 129/3 ve CMK’nın 223/4-c maddeleri yönünden değerlendirme yapılması gerektiği gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçeyle sanık hakkında beraat hükmü hüküm kurulması, bozma nedenidir “
Bununla birlikte Cumhurbaşkanına hakaret suçu, TCK md. 299’da ayrıca düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanına hakaret suçu ile Cumhurbaşkanının toplumsal değeri konusunda toplumun sahip olduğu duygu ve düşünceleri sarsan fiil ve sıfatların isnat edilmesi cezalandırılmaktadır.
Maddenin düzenleme biçiminden anlaşıldığı üzere, cumhurbaşkanına hakaret suçu ile cumhurbaşkanlığı makamının fonksiyonları, işlevi, yerine getirdiği görevi değil, hukuksal bir kavram olarak cumhurbaşkanının “şerefi” korunmak istenmektedir.
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, uygulamada eleştiri niteliğindeki söz ve davranışların da hakaret olarak cezalandırılmasına neden olduğundan ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı bir düzenlemedir. Hakaret suçu, genel olarak TCK md.125’de herkes için düzenlenmiş olduğundan TCK md. 299’da ayrıca cumhurbaşkanına hakaret suçuna yer verilmesi hukuka aykırıdır. Anayasa’ya göre kişiye özel düzenleme yapılamaz. Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişiye özel düzenleme niteliğinde olduğundan Anayasa’nın eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesine aykırıdır.
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kovuşturulması Adalet Bakanlığı’nın iznine tabidir.
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun cezası 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun alenen işlenmesi halinde verilecek ceza 1/6 oranında arttırılır. Örneğin, fiilin internette sosya medya üzerinden, radyo, tv vb. gibi araçlarla veya herkesin duyma ihtimali olan bir ortamda işlenmesi halinde cumhurbaşkanına hakaret suçunun alenen işlendiği kabul edilir.
Cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası, adli para cezasına çevrilebilir, ertelenebilir veya sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
Bu bilgiler ışığında bazı Yargıtay Kararları şöyledir:
Yargıtay 4. Ceza Dairesi – Karar: 2014/1432
“Hakaret suçunun mağdurunun, belirli veya belirlenebilir kişi olması zorunluluğunun bulunması, belirli ve sınırlandırılmamış kişi topluluğuna karşı söylenen sözlerin bu suç kapsamında değerlendirilemeyecek olması karşısında, sanığın Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün www.ankara.gov.tr internet adresine yazdığı “ya sizin bu polis memurlarınız ne kadar şerefsiz rüşvet yiyorlar yazık ya, sonrada tertemizsiniz, devlet vatandaşın hakkını yemezse terör falan olmaz size hayırlı mesailer” biçimindeki sözlerin sınırlandırılmamış ve belirlenmemiş kişi topluluğuna yönelik olduğundan hakaret suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden, kanuni olmayan gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi, bozma nedenidir”
Yargıtay 18. Ceza Dairesi – K:2016/15975 No’lu Kararı
“Hakaret suçlarında özel tahrik hükümleri içeren TCK’nın 129. maddesinin 1. fıkrası: “Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.” hükmünü içermektedir. Genel bir tahrik hükmü olan TCK’nın 29. maddesi ise: “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde düzenlenmiştir. İncelenen somut olayda, mahkemece hakaret suçundan mahkum edilen sanığın, eylemini haksız tahrik altında işlediğinin kabulüyle, TCK’nın 29/1.maddesi uyarınca cezasından 1/4 oranında indirim yapıldığı ve sanığın neticeten 1340 TL adli para cezasıyla cezalandırıldığı görülmektedir. Ancak yapılan haksız tahrik uygulamasında, hakaret suçuna ilişkin özel hüküm olan ve daha lehe düzenlemeler içeren TCK’nın 129. maddesi yerine, aynı Kanunun genel tahrike dair 29. maddesinin uygulanması, hukuka uygun görülmemiştir”
Yargıtay 4. Ceza Dairesi – Karar: 2014/33171
“Sanığın, sosyal paylaşım sitesi üzerinden müştekiye hitaben “C. oto yıkama” ve temyize gelmeyen sanık “A.. K..” profilleri adı altında gönderilen hakaret içerikli mesajları beğenmekten ibaret eyleminin, bu mesajların sanık tarafından da internet ortamında paylaşılıp veya başkalarına aktarılmadığı taktirde hakaret suçunun unsurlarını oluşturmayacağı, kişisel değerlendirme kapsamında kalacağı gözetilmeden ve bu husus araştırılmadan, yetersiz gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi, bozma nedenidir“
Yargıtay 18. Ceza Dairesi – Karar:2020/1765
“Katılanların olay anlatımında, sanık …’nın katılanlara “kimsiniz lan siz” şeklinde sözlerle hakaret suçunu işlediği beyan edilmiş ise de, anılan sözlerin katılanların onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu ve yalnızca bu eylemle hakaret suçunun oluşmaması karşısında, sanığın katılanlara karşı ne şekilde hakaret suçunu işlediği, suç teşkil eden eylemlerinin nelerden ibaret olduğu, denetime olanak verecek şekilde katılanlara açıklattırılıp kararda tartışılmadan, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir “
Yargıtay 9. Ceza Dairesi – 2014/5495
“Sanık tarafından söylenen “Allah hepinizi yaksın, geberin, Allah hepinizin belasını versin” biçimindeki sözlerin beddua teşkil edip bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek söz ve davranış niteliğinde olmadığı gözetilmeden sanığın hakaret suçundan beraatine karar verilmesi gerekir“
Yargıtay 4. Ceza Dairesi – Karar: 2014/32605
“Ceza infaz kurumunda bulunan eşine para yatırmak için gelen sanığın, ziyaret günü olmadığı için çocuğunun kendisiyle birlikte cezaevine girmesine izin verilmemesi üzerine, cezaevi çevresinin başı boş köpeklerin dolaştığı ıssız bir yer olması ve 6 yaşındaki çocuğunun korkması nedeniyle, nizamiyede görevli bulunan müştekiye, kendisine yapıldığını düşündüğü haksızlığı eleştiri amaçlı olarak söylediği kabul edilen, “terbiyesizlik yapıyorsun” biçimindeki sözlerin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, ağır eleştiri, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı davranış niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığından bozulmasına”
Yargıtay 4. Ceza Dairesi – 2020/15390
“Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Yargılamaya konu somut olayda; sanığın katılana yönelttiği “okumuşunda adam olamamışın” şeklindeki ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı davranış – ağır eleştiri niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi, bozma nedenidir”
Yargıtay 18 Ceza Dairesi – Karar:2016/15975
“Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. İncelenen somut olayda; olay günü sanığın, müşteki Leyla Doğan’a söylediği kabul edilen “köylüsünüz, buraya layık değilsiniz” şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkumiyet kararı verilmesi, hukuka aykırı görülmüştür “
Yargıtay 4. Ceza Dairesi – Karar: 2014/656
“Sanığın, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucu yaralama ve gasp eylemlerinden dolayı ceza aldığını duyması üzerine, mahkeme heyetine “sen bu işi bırak domates sat” şeklindeki söylediği sözlerin müştekilerin onur, şeref ve saygınlıklarını rencide edici boyutta olmayıp, ağır eleştiri niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi bozma nedenidir”
Hakaret suçu, çoğu zaman “Tehdit Suçu” veya “Şantaj Suçu” ile birlikte işlenmektedir. Tehdit suçu ile birlikte işlense bile, hakaret ve tehdit suçları nedeniyle doğrudan oluşabilecek bir maddi zarar olmadığı için hükmün açıklanmasının geri bırakılması için zararın giderilmesi şartı aranmaz. Ancak, hakaret suçunun şantaj suçu ile birlikte işlenmesi halinde ortaya maddi bir zarar çıkma olasılığı mevcuttur. Şantaj suçu nedeniyle meydana gelen zarar giderildiğinde, sanık hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan faydalanabilir.
Bunlarla birlikte ayrıca “MATUFİYET” kriterin esaslı olarak değinmek gerekir. Bu bağlamda Türk Ceza Kanunu, hakaret suçunun mağduru açısından diğer suç tiplerinde yer almayan özel bir hükme yer vermiştir.
Mağdurun belirlenmesi
Madde 126- “(1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.”
Bu hüküm uyarınca; hakaret suçunun oluşabilmesi için hakaret niteliği taşıyan sözlerde mağdurun isminin açıkça kullanılması şart olmayıp, hakaret teşkil eden söz veya cümle içerisinde herhangi bir mağdur ismi yer almamasına rağmen, somut olayda kullanılan ifadenin bütünlüğü değerlendirildiğinde yöneltildiği kişi ile ilgili olarak duraksamaya yer olmayacak şekilde bir kesinlik varsa mağdurun belirli olduğu sonucuna varılacaktır. Uygulamada bu hususun, “matufiyet şartı” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Türk Dil Kurumu’na sözlüğünde; “matufiyet” kavramı bu isimle yer almamakla birlikte, “matuf” kelimesinin yöneltilmiş, “matuf olmak” kelimesinin ise bir şeye yöneltilmek anlamına geldiği belirtilmektedir.
Doktrinde; hakaret suçunun mağdurunun belirli veya belirlenebilir olması şartı sebebiyle kolektif hakaretin varlığı halinde mağdurun belirlenmesi ile ilgili nasıl bir uygulama yapılmasının tespit edilmesi gerektiği belirtilmiş, birden fazla kişinin aynı anda ve aynı sözlerle hakarete uğraması durumunda, suçların içtimaına ilişkin hükümlerin tatbikinin gerektiği ifade edilmiş, bunun yanında mağdur veya mağdurların bireysel olarak belirlenmesinin mümkün olmadığı “kişi topluluğu” niteliğindeki gruplara hakaret yöneltilmesi hallerinde ise mağdur tayininin güç olacağı belirtilerek, bu gibi durumlarda ancak belirlenebilir diğerlerinden ayırt edilebilir bir topluluğun varlığı ispatlandığı takdirde mağdurun bizzat o topluluğun kendisi olarak kabul edileceği ortaya koyulmuştur. Bu durum da hakaret suçunda mağdurun tespiti, yani “matufiyet” şartının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirmesinde dikkate alınması gereken hususlardan birisidir.
Yukarıda ifade ettiğimiz üzere; hakaret fiilini işleyen failin sözünü yönelttiği kişinin ismini zikretmesi gibi bir durumda mağdurun belirlenmesi ile ilgili olarak sorun olmamakla birlikte, bazı hakaret içeren söz ve yazılarda, fail mağdurun kim olduğunu açıkça belirtmemiş olabilecektir. TCK m.126, bu gibi durumlarla ilgili olarak getirilmiş bir düzenlemedir. TCK m.126 uyarınca hakaret suçunun oluşabilmesi için, mağdurun belli veya en azından belirlenebilir bir kimse olması gerekmektedir. Aksi halde; hakaret fiilinin kime yönelik olarak gerçekleştirildiği açıkça ortaya koyulamadığından, hakaret suçunun gerçekleştiğinden söz etmek mümkün olmayacaktır. Bu hüküm gereği; hakaret teşkil ettiği iddia olunan fiilin kimi hedef aldığı anlaşılamamakta ise, hakaret suçunun işlediğinden de söz edilemeyecektir. Hakaret fiilini gerçekleştiren kimse hakaret suçu teşkil eden ifadesinde mağdurun ismine açıkça yer vermemiş olsa bile, failin hakaret fiilini yönelttiği kişinin kim olduğu ifade edilen sözlerin bütününden veya yapılan hakaretin niteliğinden anlaşılabiliyor ise mağdur belirlenebilir sayılacak ve o kişiye karşı hakaret fiilinin gerçekleştiği kabul edilecektir
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 26.01.2021 tarihli, 2020/5671 E. ve 2021/2145 K. sayılı kararında:
“Cezaevinde hükümlü bulunan sanığın, yazdığı dilekçelerle hakaret ettiği iddiasıyla dava açılmış ise de, hakaret eyleminin muhatabı olarak görülen kişi ya da kişilerin kim olduğunun açıklanıp tartışılmaması, hakaret eylemlerinin muhatabı olarak görülen görevlilerin belirlenmesi sonucunda bu kişilere, şikayetçiler için öngörülen haklardan yararlanma imkanı sağlanması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle CMK’nın 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması,” ifadelerine yer verilerek, hakaret teşkil eden eylemin muhataplarının, yani mağdurlarının belirlenip ortaya koyulmaması hususu bozma sebebi yapılmıştır.
Belirtmeliyiz ki; uygulamada “matufiyet” olarak adlandırılan “Mağdurun belirlenmesi” başlıklı TCK m.126’da “mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa” ifadesine yer verildiğinden, bu tespitin açık, kuşkuya ve başka bir olasılığa yer bırakmayacak bir şekilde yapılması gerekmektedir. Mağdurun isminin açıkça zikredilmediği hakaret fiillerinde; mağdurun belirlenmesi bakımından tahmini bir değerlendirme yapılmamalı, hakaret teşkil eden sözlerde ismi geçmeyen kişinin sözlerin ve konunun bir bütün olarak değerlendirilmesi kapsamında açıkça mağdur olarak belirlenebiliyor olması gerekmektedir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 07.12.2020 tarihli, 2020/25973 E. ve 2020/18538 K. sayılı kararında;
“İncelenen dosyada, müştekinin de içerisinde bulunduğu, bir cenaze törenine ait fotoğrafın sosyal medyada paylaşıldığı, şüpheliye ait hesapla bu fotoğrafa ‘Adi şerefsiz terörist köpek vatan hayini onun bunun oooooooo orsbu çocugu’ yorumunun yazıldığı, dosya kapsamına göre bahse konu ifadelerin TCK’nın 126. maddesinde de belirtildiği üzere duraksamaya yol açmayacak bir şekilde müştekinin şahsına yönelik olduğunun anlaşılamaması ve dolayısıyla matufiyet şartının olayda gerçekleşmediği anlaşıldığından, mercii tarafından itirazın reddine dair verilen karar yerinde görülmekle, kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.” açıklamalarına yer vererek, bu durumda “matufiyet” şartının gerçekleşmediğine hükmetmiştir. Karara konu olayda; mağdurun isminin açıkça zikredilmemiş olması ve ilgili cenaze töreni fotoğrafında birden fazla kişinin bulunması durumları karşısında, TCK m.126’nın “eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa,” şeklinde katı bir şart da getirdiği gözönünde bulundurulduğunda, kararın isabetli olduğu ve somut olayda “matufiyet” şartının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
Yargıtay 18. Ceza Dairesi 01.07.2015 tarihli, 2015/4274 E. ve 2015/3760 K. sayılı kararında ise;
“Katılanın müdür olarak görev yaptığı okulun kantin görevlisi olan sanığın, aynı okulun öğrencisi olan tanık G…’in facebook hesabında paylaştığı sizin okul müdürü de gözlüklü veya kel mi şeklindeki gönderinin altına “bizim müdür o Ç……” şeklinde hakaret içerikli sözler yazması biçimindeki eyleminde, sanığın bu sözleri kime hitaben yazdığı hususundaki çelişkili beyanları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, bu sözlerin katılanın şahsına yönelik bulunduğunun anlaşılması karşısında, sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine TCK’nın 126. maddesinde belirtildiği şekilde mağdurun isminin açıkça belirtilmemiş olması ve söylenen sözün mağdurun şahsına yönelik bulunduğuna dair duraksanmayacak bir açıklık bulunmadığı şeklindeki yerinde olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi,” ifadelerine yer vererek, somut olayda “matufiyet” şartının gerçekleştiğine ve mağdurun belirlenebilir olduğuna kanaat getirmiştir. Bu karardaki somut olayda hakaret içerikli cümlede herhangi bir kimsenin ismi veya soyadı açıkça kullanılmamış olsa da, kantin görevlisinin kendi çalıştığı okuldaki müdürü kastettiğinin açık olması, ilgili okulda da müdürlük görevinde bulunan tek bir kişi bulunması karşısında, hakaret fiilinin herhangi bir başka kişiye de yöneltilmiş olabileceğine dair herhangi bir ihtimal bulunmadığından, burada “matufiyet” şartının gerçekleştiği değerlendirmesi kanaatimizce de isabetlidir.
ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında bir ifadenin hakaret teşkil edip etmemesi ile ilgili olarak yapılacak değerlendirmede ifadenin yöneltildiği kişinin sıfatı ve görevinin önemi bulunmaktadır. Bu sebeple; hakaret suçunun oluşup oluşmadığı ile ilgili olarak değerlendirme yapılırken ilk olarak “matufiyet” şartının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmalı, yani mağdur tespit edilmeli, mağdurun tespit edilmesi mümkün oluyorsa o takdirde artık mağdurun sıfatına göre suçun oluştuğu veya hakaret teşkil ettiği iddia edilen sözlerin ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında kaldığına ilişkin belirleme yapılmalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 20.10.2022 tarihli, 2020/18-82 E. ve 2022/653 K. sayılı kararında yaptığı değerlendirmede;
“Çanakkale Valilik Makamına sunulan 13.01.2014 tarihli dilekçeye istinaden ‘Yolsuzluk, yoksulluk, hukuksuzluklar, yasaklar, yüzsüzlük, hırsızlık, yalan, talan, ve kirliliğe karşı Çanakkale direniyor! adı altında düzenlenen gösteri yürüyüşü ve açık yer toplantısı sırasında, Sanık Güngör Güler’in, ses sistemi donanımlı araç ile topluluğun yanında seyir halinde iken ‘Hırsız var!’ şeklinde slogan attığı; sanık Sinan Şen’in megafonla diğer sanıklar Salih Ersoy ve Engin Ayfer’in ise bağırarak, aynı şekilde ‘Hırsız var!’ şeklinde slogan attıkları hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında uyuşmazlık bulunmayan olayda;” açıklamasına yer vererek, somut olayda bu ifadelerin Başbakan olarak görev yapan katılana yönelik olduğuna ilişkin duraksamaya yer vermeyecek bir belirleme yapılamadığından, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığına hükmetmiştir. Karara konu olayda Ceza Genel Kurulu; “Hırsız var!” şeklinde olmayıp “Hırsız Tayyip!” şeklinde slogan atan iki kişi hakkında verilen hükmün açılanmasının geri bırakılması kararlarının değerlendirme kapsamında yer almadığını, olayda diğer sanıklar olarak yer alan kişilerin ise yalnızca “Hırsız var!” ifadesini kullanıp herhangi bir isim zikretmemeleri sebebiyle bu sözler açısından “matufiyet” şartının gerçekleşmediğine karar vermiştir. Dolayısıyla; kararda ilk olarak “matufiyet” şartına bakılmış ve herhangi bir mağdur belirlenemediği için, kullanılan ifadelerin yöneltildiği kişi dikkate alınarak ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında yer alıp almadığı şeklindeki ikinci değerlendirmeyi yapmaya gerek kalmamıştır.
Tüm bu bilgiler ışığında, TCK m.126 hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere, TCK m.125’de tanımlanan hakaret suçunun oluşabilmesi için hakaret teşkil ettiği iddia edilen söz ve ifadelerde mağdurun ismine açıkça yer verilmesi gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Hakaret teşkil ettiği iddia edilen, ancak içeriğinde herhangi bir mağdur ismine yer verilmeyen sözlerle ilgili olarak “matufiyet” bulunmadığından bahisle suçun oluşmayacağı yönünde doğrudan bir değerlendirme yapılması hatalı olacak, TCK m.126 gereğince hakaret teşkil eden ifadede mağdurun ismi açıkça zikredilmemiş olsa bile, sözlerin kapsamında ve bütünlüğünde belirli bir kimseye yöneltildiğine dair duraksanmayacak şekilde bir kesinlik varsa mağdurun belirli olduğu ve hakaretin açıklanmış olduğu kabul edilecektir.
Son olarak bir bağımsız suç olarak ölünün hatırasına hakaret suçu düzenlenmiştir. Genel olarak hakaret suçu ancak hayatta bulunan kişilere karşı işlenebilir. Çünkü, onur ve şeref, ancak yaşayan kişiler açısından söz konusudur. Ölen bir kişinin ancak hatırasına hakaretten, saygısızlıktan söz edilebilir.
Ölen kimsenin hatırasına hakaretin cezalandırılabilmesi için bunun en azından üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Bu suçun alenen veya basın ve yayın yoluyla işlenmesi, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurlar olarak belirlenmiştir. Ayrıca, bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür.
Kişinin hatırasına hakaret
Madde 130- “(1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır.
(2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
İlgili hüküm Yargıtayın Kararına da konu olmuştur. Şöyle ki:
Yargıtay 8. Ceza Dairesi Esas: 2017/8753 Karar: 2019/6570 Karar Tarihi: 09.05.2019
“Gereği görüşülüp düşünüldü: 1- Sanık hakkında katılanlar … ve …’a yönelik iftira suçları ile katılan …’a yönelik hakaret suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde; Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna ve eksik inceleme ile hüküm kurulduğuna yönelik temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 2- Sanık hakkında ölen…’ya yönelik kişinin hatırasına hakaret suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde; Sanığın eyleminin, TCK.nın 130/1. maddesinde düzenlenen takibi şikayete bağlı suçu oluşturması ve TCK.nın 131/2. maddesinde sayılanların şikayet hakkını kullanmadığının anlaşılması karşısında, TCK.nın 73/4 ve CMK.nın 223/8. maddeleri uyarınca atılı suçtan kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması, Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 09.05.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindedir
Hakaret suçları kural olarak şikayete bağlı bir suçtur.
Soruşturma ve kovuşturma koşulu
Madde 131- (1)” Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır.
(2) Mağdur, şikayet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikayette bulunulabilir.”
Madde ile hakaret suçlarında kovuşturmanın, mağdurun şikâyetine bağlı olduğu hükmü getirilmektedir. Ancak, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hakaret suçunun soruşturması ve kovuşturması şikâyete tabi kılınmamıştır.
İkinci fıkrasına göre, mağdur şikâyetten önce vefat ederse, ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyunun, eş ve kardeşlerinin şikâyette bulunabilecekleri açıklanmış, bunlar dışındakilere şikâyet hakkı tanınmamıştır. Ölmüş olan kişinin hatırasına hakaret edilmesi hâlinde de, ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilir.