İşkence suçu, serbest hareketlerle işlenebilen bir suçtur. İşkence suçunu düzenleyen TCK m.94’te, işkence teşkil eden fiiller tek tek sayılmamıştır.
İşkence
Madde 94- (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (Ek cümle:12/5/2022-7406/4 md.) Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,
İşlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.
(6) (Ek: 11/4/2013-6459/9 md.) Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.
Ancak, kanuna göre bir fiilin işkence suçuna vücut verdiğinin kabul edilebilmesi için asgari şu şartları sağlaması gerekir:
*Fiil, kamu görevlisi tarafından icra edilmelidir. Fiil ani değil, belli bir süre içinde sistematik ve süreklilik arz edecek şekilde sergilenmelidir.
*Fiil, insanlık onuruyla bağdaşmayan, mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak bir davranış şeklinde olmalıdır.
İşkence suçunda özel kast aranmaz, suçun oluşması için genel kast yeterlidir.
İşkence yasağı, uluslararası hukuk belgelerinde de bireyin temel hakları arasında sayılmıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 5. maddesi, “hiç kimsenin işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muameleye tâbi tutulamayacağı” hükmünü ihtiva etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “İşkence Yasağı” başlıklı 3. maddesi, “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı cezâ veyâ işlemlere tâbi tutulamaz” hükmünü içermektedir.
Yine, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2018/207 Esas ve 2018/6390 Karar sayılı ve 04.06.2018 tarihli kararında, işkence suçuna konu olabilecek bazı davranışlara örnek vermiştir. İlgili karar şu şekildedir:
“Yapılan fena muamelelerin değişik günlerde olması diğer bir anlatımla işkenceyi oluşturan fiillerin birbirini takip eden günlerde yapılması zorunlu olmayıp belli bir süre devam etmesiy eterlidir. Kasten yaralama fiili birkaç dakika, işaret veya sözle tehdit bir dakika veya daha az, cinsel taciz bir veya birkaç dakika (çimdikleme, okşama gibi) sürmektedir. Bu fiillerin devamlılığı halinde, örneğin gidip gelip bir kişiye tokat atılması, tekme vurmada, on dakikada bir küfredip vurmada, tek ayak üstünde tutmada, yüzünü duvara döndürüp elleri havada yahut tek ayak üstünde duvara yapışık vaziyette bekletmede, uyutmamak için geceleri sık sık soru sormada, kızıp bağırmada, vurmada, sorguya almada, yüksek sesle sürekli müzik dinletmede, soğukta soyup betona yatırmada, elektrik vermede, sıcakta su içmeyi önlemede, giyinik veya soyunukken su sıkıp seyretmede, tuvalet ihtiyacını gidermeye engel olmada ve benzeri olaylarda, bir anlık fena muamele olmayıp fiiller belli bir süreç içinde sistematik biçimde islendiğinden işkence suçu tartışılmalıdır.”
Ayrıca, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/8-753 Esas ve 2019/497 Karar sayılı ve 25.06.2019 tarihli kararında işkence suçu ile kasten yaralama suçunun farklı olduğu ve işkence suçunda özel kastın aranmadığı belirtilmiştir.
“İşkence suçu için kamu görevlisinin, insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlar yaptığını bilmesi ve istemesinin yeterli oluşu, kanuni düzenlemede işkencenin belirli bir saik ile islenmesinin suçun unsuru olarak sayılmamış olması, bu anlamda bir kişiye karsı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışların korkutmak, otoritesini göstermek, ayrımcılık yapmak, cezalandırmak yada benzer sebeplerle islenmesi hâlinde dahi işkence suçunun oluşacağının anlaşılması karsısında sanığın eyleminin TCK’nın …. Maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunu değil aynı Kanun’un … maddesinde düzenlenen işkence suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.”
İşkence, ulusal hukukta olduğu gibi uluslararası sözleşmelerle de yasaklanmıştır. T.C.Anayasası’nın 17. maddesinde herkesin, yasama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamayacağı belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi uyarınca; ‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.’ ve 15/2. maddesi gereğince de bu yasak olağanüstü durumlarda bile ortadan kaldırılamaz.
Aynı kararın devamında, işkence suçunun şartları belirtilmiştir. Şöyle ki;
“İşkence suçu açısından kamu görevlisinin gerçekleştirdiği davranışın öncelikle insan onuru ile bağdaşmaması gerekmektedir. TCK’nın 94. maddesinde işkence suçunun oluşumu bakımından insan onuru kavramı temel alınmakta ve hangi davranışların insan onuruna aykırı olduğu hususu önem kazanmaktadır. İnsan onuru (haysiyeti) kavramı bilinçli olma, kendi kaderini tayin etme ve kendi çevresini şekillendirme yeteneği veren ve kişiliksizliği ortadan kaldıran ruhtur, manevi güçtür seklinde tanımlanmaktadır. İnsanın insan olması nedeniyle sahip olduğu ve devletten önce de geçerli hakların hiçe sayılması ve insanın obje seviyesine düşürülmesi insan onuruna aykırıdır.”
Aynı kararın devamında işkence suçunun fiil unsuru irdelenmiş olup şu şekilde açıklanmıştır:
“İşkence suçu, serbest hareketli bir suçtur. TCK’nın 94/1. maddesine göre bu suç, kamu görevlisi tarafından insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlarla islenebilir. Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği gibi kamu görevlisinin söz konusu davranışlarının ancak belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmesi hâlinde işkence suçu oluşacaktır. Fillerin belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmemesi hâlinde ise kasten yaralama, hakaret, tehdit gibi bağımsız suçlar gündeme gelecektir. "
İşkence suçuyla ilgili bazı Yargıtay Kararları:
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2019/28227 E. , 2020/11318 K.
“…Sanık hakkında, Silifke Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 30.05.2011 gün ve 2011/2498 soruşturma nolu iddianamesi ile öğrencisi olan ...'ı değişik tarihlerde ve zaman dilimlerinde birden fazla kez aynı sınıfta okuyan arkadaşlarının önünde, Kötekler İlköğretim Okulu bahçesinde ve okul içerisinde kulaklarından ve saçından çekmek, yüzüne ve kafasına canının acıyacağı şekilde eliyle vurarak fiziksel şiddet uygulamak suretiyle insan onuruyla bağdaşmayan, bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, arkadaşları içerisinde aşağılanmasına, küçük düşmesine yol açacak davranışları gerçekleştirdiğinden bahisle TCK'nın 94/2-a maddeleri gereğince işkence suçundan cezalandırılması için dava açılmasına karşın, suç vasfı ikiye bölünerek sanığın işkence suçundan beraatine ve katılanı okul laboratuvarında darp etmesi eylemi nedeniyle kasten yaralama suçundan mahkumiyetine kararı verilmesi suretiyle hükmün karıştırılması, Yasaya aykırı, katılanlar vekilleri ile sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA…”
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2013/15223 E. , 2014/7817 K.
"…Somut olayda; jandarma görevlisi olan sanığın bir suç nedeniyle yakalanan şikayetçiye önce suçunu söyletmek amacıyla tokat atması, akabinde de Jandarma Karakolunda falakaya yatırarak ayaklarının altına copla vurması, belli bir süreç içerisinde süreklilik gösteren ve dolayısıyla sistematik bir şekilde işlenen, insan onuru ile bağdaşmayan, mağdurun bedensel ve özellikle ruhsal yönden acı çekmesine neden olan, algılama ve irade yeteneğini ve buna bağlı olarak da hiçbir şekilde etkilenmeden, özgür iradesiyle ifade vermesini etkileyen, aşağılanmasına yol açan davranışlar olup işkence suçunun oluştuğu gözetilmeden yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması, Yasaya aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı CMUK.nun 326/son madde ve fıkrası uyarınca kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince (BOZULMASI- NA), 26.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi…"
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2019/9772 E. , 2019/7732 K.
“…Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi işkence yasağına ilişkin olup bu yasak kesin olarak öngörülmüştür. Demokratik toplumun temel değerlerinden birini teşkil eden işkence yasağı mutlak haklardandır, hiçbir şekilde istisnaya tabi tutulamaz, BM işkence sözleşmesinin 2. maddesinde "hiçbir istisnai durum, ne savaş hali, ne de savaş tehdidi, iş siyasi istikrarsızlık veya herhangi bir olağanüstü hal işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilmez. Bir üst görevlinin veya resmi merciin emri işkencenin haklılığına gerekçe kabul edilemez" şeklindeki düzenlemeler gözetildiğinde haksız tahrik veya hukuka uygunluk nedenlerinin uygulanmayacağını kesin bir şekilde ifade etmiştir. İnsan onurunun korunan en yüksek değerlerden olmasından hareketle işkence suçunda uygulama olanağı bulunmayan 5237 sayılı TCK.nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanarak sanığa eksik ceza tayin edilmesi, yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısı, katılan vekili ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321 ve 326/son maddeleri gereğince BOZULMASINA…”
İşkencenin işleniş biçimine, koşullarına ve dinamizmine bağlı olarak neticesi bazen çok daha ağır olabilmektedir. Bu bağlamda Türk Ceza Kanununun 95. Maddesi kanun koyucu tarafından eklenmiştir. İlgili kanun maddesi:
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence
Madde 95-” (1) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
Tıpkı kasten yaralama suçunun netice sebebiyle ağırlaşma halini düzenleyen TCK 87. Maddesine benzemektedir. Aradaki ayrım için Yargıtay 8. Ceza Dairesi - Karar: 2014/7817 No'lu kararı bizlere yardımcı olacaktır. "Somut olayda; jandarma görevlisi olan sanığın bir suç nedeniyle yakalanan şikayetçiye önce suçunu söyletmek amacıyla tokat atması, akabinde de Jandarma Karakolunda falakaya yatırarak ayaklarının altına copla vurması, belli bir süreç içerisinde süreklilik gösteren ve dolayısıyla sistematik bir şekilde işlenen, insan onuru ile bağdaşmayan, mağdurun bedensel ve özellikle ruhsal yönden acı çekmesine neden olan, algılama ve irade yeteneğini ve buna bağlı olarak da hiçbir şekilde etkilenmeden, özgür iradesiyle ifade vermesini etkileyen, aşağılanmasına yol açan davranışlar olup işkence suçunun oluştuğu gözetilmeden yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması hukuka aykırıdır" Şeklinde olup, kriter olarak sistematiklik baz alınmıştır.
İşkence suçunun kamu görevlisi tarafından işlendiğinden bahsetmiştik. Kamu görevlisi olmayan kişilerin yaptığı aynı fiiler ise "Eziyet" olarak tanımlanmaktadır. Türk Ceza Kanununun 96. Maddesinde düzenlenmiştir.
Eziyet
Madde 96- (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (Ek cümle:12/5/2022-7406/5 md.) Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı iki yıl altı aydan az olamaz.
(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe veya boşandığı eşe karşı,
İşlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Eziyet suçu, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulmasıyla işlenen bir suçtur.Eziyet, sürekli bir suçtur. Eziyet niteliğindeki eylemler, kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz gibi özellikler taşıyabilir. Ancak bu eylemler, ani bir şekilde değil, sistemli bir biçimde ve belirli bir süreç içinde meydana gelir. Sistemli olma, mağdura yönelik bir dizi saldırının genel bir tutum çerçevesinde gerçekleştirilen benzer birçok eylemin bir parçası olması veya önceden planlanmış organize bir seyir izlemesi anlamına gelir. Bu, eylemlerin resmi veya özel kişilerin bir politikası veya planı dahilinde olması gerekmese de bu şekilde olabilir. Bir süreç boyunca sürekli olarak gerçekleştirilen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerinde tahrip edici etkiler bırakmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta ömür boyu devam etmesi, eziyetin, bu tür eylemlere kıyasla daha ciddi ceza yaptırımları gerektiren bir suç olarak kabul edilmesini gerektirmiştir.
Eziyet suçunun nitelikli unsurları TCK m. 96/2 ile düzenlenmiştir. Buna göre eziyet suçunu oluşturan eylemlerin, Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe veya boşandığı eşe karşı, İşlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Eziyet suçu ancak kasten işlenebilir. Failin amacı ise önem taşımaz.Eziyet suçu teşebbüse elverişlidir. Önceden yapılması kararlaştırılmış eylemlere başladıktan sonra bunun elde olmayan nedenlerle yapılamaması durumunda eziyet suçu teşebbüs aşamasında kalmış olur.
Eziyet kapsamında gerçekleştirilen kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliğindeki eylemler ayrıca cezalandırılmaz, çünkü bu unsurlar zaten suçun bir parçasını oluşturur. Ancak, bazı durumlarda, sadece eziyet suçundan sorumlu tutulmanın adil olmayan sonuçlara yol açabileceği kabul edilmelidir. Özellikle uzun bir süre boyunca devam eden yaralama eylemleri biçiminde gerçekleşen eziyet durumunda, faile yalnızca tek bir ceza verildiğinde, kasten yaralama suçuna kıyasla daha hafif bir ceza alınabilir.
Zira kasten yaralama suçunda zincirleme suç hükümleri uygulanamayacağı için, gerçek içtima hükümleri devreye girecek ve her bir eylem ayrı ayrı cezalandırılarak toplam ceza miktarı artacaktır. Bu durumda, sistematik bir şekilde işlenen ve insanlık onuruna aykırı olduğu kabul edilen eziyet eylemi, kasten yaralama suçuna göre daha az ağırlıkta bir ceza alabilir. Bu durumu önlemek için, eziyetin ciddiyeti ve sürekliliği göz önüne alınarak daha uygun ve adil bir ceza uygulanması gerekebilir.
Eziyet Suçu ve Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama suçları arasındaki farkı Yargıtay 8. Ceza Dairesi- Karar: 2014/18515 No'lu karar ortaya koymuştur. Şöyle ki,
"Yaralama fiilinin başka bir suçun unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olması halinde bu suçla birlikte kasten yaralama suçundan da hüküm kurulabilmesi için yasada açık bir hüküm bulunması zorunludur. İşkence suçu işlenirken mağdurun 87. maddesinde belirtilen şekilde yaralanması halinde 95. maddesinde neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçu düzenlenmiş olup söz konusu nitelikli halin uygulanması gerekmektedir. Eziyet suçunda ise, işkence suçunda olduğu gibi neticesi sebebiyle ağırlaşmış eziyet suçunun kabul edilmemesi nedeniyle, bu suçun yanında nitelikli yaralama hali oluştuğunda yaralama suçundan da ayrıca ceza tayini gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı ve cezanın arttırılacağı hallerin 96/2. maddesinde sınırlı olarak sayıldığı gözetildiğinde yaralama suçundan da mahkumiyet hükmü kurulamayacaktır. Bu durumda, eziyet suçunun unsurlarından olan basit yaralamanın ötesinde neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun oluşması halinde 44. maddesi gözetilip fiilin süreklilik arzetmesi, yaralamanın dışında diğer kötü muamelelerinde bulunması gözetilerek 3. ve 61/1. maddeleri gereğince alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini ile adil bir sonuca ulaşılması gerektiği değerlendirilmekle hükmün bozulmasına karar verilmiştir "
Yine Yargıtayın bazı kararları şöyledir:
Ceza Dairesi 2019/22833 E. , 2019/14999 K.
“…Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın, eşi olan mağduru burnuna sigara bastırarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralaması şeklinde gerçekleşen eyleminin sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde gerçekleşmemesi nedeniyle, eziyet suçunu oluşturmadığı, ancak kasten yaralama suçunu oluşturduğu gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçeler ile beraat kararı verilmesi, yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321.maddesi gereğince BOZULMASINA…”
8. Ceza Dairesi 2018/11933 E. , 2019/821 K.)
“…İlköğetim Okulu 1. sınıf öğrencisi olan mağdur ...'nın okulun bahçesinde oynadığı sırada, basketbol oynamak için okulun bahçesine gelen suça sürüklenen çocuk ve sanıkların mağdurdan basket sahasından ayrılmasını ve topu kendilerine vermesini istedikleri, mağdurun topu vermemesi ve basket sahasından ayrılmaması üzerine mağduru kolundan tutup okulun bahçesinin yanında bulunan alana götürerek burada birlikte mağdura vurmak ve kolunda sigara söndürmek suretiyle basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralamaları şeklinde gelişen eylemlerinin; sistematik ve süreklilik arz etmeyecek şekilde, aniden gelişen bir olay olması nedeniyle, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı kasten silahla yaralama suçunu oluşturacağı gözetilerek olayın oluş şekli ve birden fazla nitelikli halin birleşmesi nedeniyle alt sınırdan uzaklaşılarak hükümler kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile eziyet suçundan cezalandırılmalarına karar verilmesi, yasaya aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafi ve sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA…”
Yargıtay 8.Ceza Dairesi – Karar: 2012/28574
"Katılanın eşi ve kaynanası olan sanıkların aynı konutta birlikte yaşadıkları katılana yönelik 96. maddesi kapsamında eziyet boyutuna varmayan hakaret, basit yaralama ve evden atma eylemlerinin bir bütün olarak 232. maddesinde düzenlenen kötü muamele suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde eziyet suçundan hüküm kurulması hukuka aykırıdır"