Akbaş Hukuk Bürosu

SİLAHLI ÖRGÜT SUÇU (TCK 314)

Silahlı Örgüt
Madde 314-
(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.

(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.

Maddenin birinci fıkrasında, bu fıkra kapsamına giren suçları işlemek amacıyla silâhlı örgüt kurmak veya yönetmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. İkinci fıkrada ise, bu nitelikleri taşıyan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak yaptırım altına alınmıştır.

Maddede geçen temel kavram örgüttür. Dikkat edilmelidir ki, genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgüte üye olmak, kanunda yaptırım altına alınmış olmasına rağmen; bu maddede, işlenmesi amaçlanan suçlar bakımından bir sınırlama getirilmiştir. Keza, her iki suç arasında örgütün niteliği bakımından da farklılık bulunmaktadır. Bu madde kapsamına giren örgütün silâhlı olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, silâh, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, örgütün bütün mensuplarının silâhlı olmaları zorunlu değildir; hedeflenen suçların işlenmesini sağlayabilecek derecede olmak üzere bazı üyelerin silâhlı olmaları, suçun oluşması için yeterlidir. Her hâlde silâh sayısının suçun oluşması bakımından yeterli olup olmadığının takdiri de hâkime aittir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından da aynen uygulanacağı kabul edilmiştir.

Bu suça ilişkin diğer hususlar hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçuna ilişkin madde gerekçesi ile bu suçla bağlantılı etkin pişmanlık hükmünün gerekçesine bakılmalıdır.

Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.

Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, syf. 383 vd.)

Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır. (… özel kısım syf. 263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf. 28, Özgenç Genel Hükümler syf. 280)

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:

Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;

Genel Olarak:

Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir. Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.

Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.

Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.

Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması “tehlike tehlikesinin cezalandırılması” şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, 348)

a) Örgüt kurma:

Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir. Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için “amacı gerçekleştirmeye yeterli üye”nin, “hiyerarşik örgüt yapısı”nın, “şiddete dayanan eylem programı”nın varlığını aramak gerekir.

Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının olması gerekli ve yeterlidir.

Örgüt yönetme:

Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda … bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.

Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez. Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.

b) Örgüt üyeliği:

Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.

Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.

Terör Kavramı, Suç Örgütü, Terör Örgütü ve Silahlı Terör Örgütü Kurma, Yönetme ve Üye Olma Suçları Arasındaki Farklar

Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.

Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.

18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye’nin de taraf olduğu Sınır Aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu’nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.

TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.

TCK’nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;

“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur…” hükmüne yer verilmiştir.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir. Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.

TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.

Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.

Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK’nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,

a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.

b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.

d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun’un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa’da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.

Bununla birlikte, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu tamamlayıcı bir suçtur. Bu nedenle bazı suçları işlemek için örgüt kurmanın başka ceza normları tarafından ayrıca özel olarak düzenlenmesi durumunda, ilgili suç tipinde öngörülen hükümlerin uygulanması gerekir. Buna göre soykırım ve insanlığa karşı suç için kurulmuş örgütleri kuran, yöneten ve üye olanlar TCK’nın 78. maddesi, Anayasal düzen ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla terör örgütü kuranlar, yöneten ve üye olanlar 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesi ve bu amaca matuf silahlı terör örgütlerini kuran, yöneten ve üye olanlar hakkında ise TCK’nın 314. maddesi uygulanacaktır.

3713 sayılı Kanun’un “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.

Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK’nın “Silahlı Örgüt” başlıklı 314. maddesinde; TCK’nın İkinci Kitabının, Dördüncü Kısmının Dördüncü Bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile Beşinci Bölümünde yer alan Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.

3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçları işlemek için örgüt kurulması hâlinde ortada bir terör örgütünün varlığı söz konusudur. TCK’nın 314. maddesinde hüküm bulunmayan hâllerde, TCK’nın 220. maddesindeki koşullar göz önünde bulundurulacaktır. (Feridun Yenisey Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 46)

Buna göre TCK’nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda gerekli koşulların yanında aşağıda gösterilen şartlar da aranmaktadır:

a) Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir. Buradaki cebir ve şiddet kullanma tabirini doğrudan kullanma şeklinde anlamlandırmak doğru olmayacaktır. Bu kavramın içine cebir veya şiddet kullanılacağına ilişkin güncel tehdidin bulunması da dahildir.

b) Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve devletin Anayasal düzeni veya devletin güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.

c) Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK’nın İkinci Kitabının, Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise, silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder. Belirsiz sayıda suç işleme hedefi doğrultusunda kurulan silahlı terör örgütünün, 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde belirtilen amaca yönelik faaliyet göstermesi örgütün varlığı için yeterli olup ayrıca amaçlanan suçları işlemesi gerekmez.

d) Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması, silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkan ve olanağına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.

Örgüt üyeliği ile örgüte yardım etme farkı

Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.

Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide;“Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen ‘bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Silâhlı Örgüt Suçu Emsal Yargıtay Kararları

Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar: 2019/352

“Amacı, Türkiye Cumhuriyetinin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet idaresinden ayırıp bu bölgede Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir Kürt devleti kurmak olan PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’a destek verilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla, terör örgütünün sözde yürütme konseyince “Önder Apo’yu yaşa ve yaşat” temelinde “Edi Bese” kampanyasının başlatıldığı, gündemden düşen silahlı terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın bu çerçevede tekrar gündeme getirilmesi ile görüş ve düşüncelerinin toplum içerisinde canlı tutulmasını sağlamak amacıyla örgütün sesi durumundaki bir kısım internet sitelerinden “KCK: Êdi Bes E!, Artık Yeter!, 2. Hamlesi, Bende Sayın Öcalan Diyorum Kampanyasına Çağrı” ve “KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı ‘Ben de Sayın Öcalan Diyorum’ Kampanyasına Katılım Çağrısı Yaptı” başlıklı eylem çağrıları yapıldığı, bu talimatlar üzerine çeşitli illerde imza kampanyaları düzenlendiği, “eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın Abdullah Öcalan diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum” şeklinde matbu olarak hazırlanan dilekçelerin, ceza infaz kurumlarındaki bazı hükümlü veya tutuklular ile ülke genelindeki bir kısım şahıslarca imzalanıp adli makamlara gönderildiği, bu kapsamda sanık B.Ç.’nin de 07.07.2008 tarihinde D. ili, D. semtinde bulunan merkez PTT binası önündeki basın açıklamasına katıldığı, “…eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın Abdullah Öcalan diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum” şeklindeki dilekçe üzerine kendi isim ve adresini yazarak D. Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere PTT görevlilerine teslim ettiği, ayrıca örgütün toplanmasını sağladığı koliler hâlindeki dilekçelerin örgütsel törenle postaya verilmesi aşamasında, posta gönderiminin sağlanabilmesi, bu bağlamda örgütsel eylemin tamamlanabilmesi içi sanığın bizzat bu dilekçelerin zarflara konulması, zarflarda yer alan gönderici ve alıcı bölümlerinin doldurulması işlerini yapması üzerine PTT görevlilerince söz konusu dilekçelerin posta işlemlerinin tamamlanabildiği olayda; Ceza Genel Kurulunun 12.02.2008 tarihli ve 230-23 sayılı ile 03.03.2009 tarihli ve 184-43 sayılı kararlarına yansıyan ve silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturduğu kabul edilen, “örgütün ve amacının toplum içinde benimsenmesini sağlamaya yönelik olarak; ‘ben bir Kürdistanlı olarak, Kürdistanda sayın Abdullah Öcalan’ı bir siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum’ ibarelerini içeren bildirileri imzalatmak” şeklindeki eylemlerin ötesinde, PKK silahlı terör örgütünün sözde yürütme konseyince alınan kararlar ve yapılan eylem çağrıları doğrultusunda başlatılan kampanya kapsamında, sanığın, örgütün aldığı bu kararlara ve çağrılarına uyup örgüt adına projelendirilen ve ancak çok sayıda insanın katılımı ile gerçekleştirilmesi mümkün olan eylem üstlenilerek terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’a destek verilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla hazırlanan matbu dilekçeyi imzalamakla birlikte, hem bu dilekçenin hem de başka kişilere ait aynı mahiyetteki çok sayıda dilekçenin posta yoluyla gönderilmesine yönelik işlemlerin tamamlanabilmesi için gereken zarflama ve zarflarda yer alan gönderici ve alıcı kısımlarını doldurma işlerini tamamlayıp söz konusu dilekçelerin D. Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere PTT Müdürlüğüne teslimi şeklindeki PKK terör örgütünün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden faaliyetlerinin, silahlı terör örgütüne yardım etme niteliğinde olduğu kabul edilmelidir”

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2407 Karar: 2017/4844 Tarih: 06.07.2017

“Sanıkların savunması, iletişimin dinlenmesi, arama ve el koyma tutanakları ile tüm dosya kapsamına göre,

a-)Sanık … yönünden; aa-Hüküm kısmında sanık …‘un soyadının “Bayuncuk” olarak yazılması, bb-Örgüt üyelerine talimat verme, inisiyatif kullanma gibi yöneticilik faaliyetlerinde bulunduğu anlaşılan sanık …‘un eyleminin TCK’nın 314/1. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçunu oluşturduğu gözetilmeden yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle suç vasfında düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

b-)Sanık … yönünden;

Sanık …‘nın terör örgütüyle organik bağ içine girip hiyerarşik yapı içerisinde örgüt faaliyetlerindeki süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturacağı gözetilmeden TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca mahkumiyeti yerine delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 06.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/998 Karar: 2017/4654 Tarih: 05.07.2017

“PKK/KCK silahlı terör örgütünün eylem talimatları üzerine, sanığın Mardin ili NUSAYBİN İlçesinde, Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Büro Amirliği, Çevik Kuvvet Grup Amirliği ve Güvenlik Büro Amirliği ile Emniyet lojmanlarının bulunduğu ek hizmet binasının çevre duvarına yaklaşarak yürüdüğü ve duvar dibine yaklaştığı esnada, belinde bulunan tabancayı çıkararak mermi yatağına verdiği ve saldırı eylemini gerçekleştirmek amacıyla bahçe duvarına tırmandığı sırada elinde bulunan tabanca ile kendini yaralayarak yere düştüğü, olay tutanağına göre; sanığın üzerinde bulunan el bombasını patlatmak isterken yanında bulunan güvenlik güçlerinin müdahalesi ile patlatma eylemini gerçekleştiremediği; ek hizmet binası çevresinde bulunan güvenlik kamera görüntülerinin bu durumu doğruladığı, dinlenilen tanık beyanı ve yerel mahkeme kabulüne göre ise; sanığın yere düşmesinden sonra güvenlik güçlerinin sanığın üzerini aradıkları, sanığın pantolonunun sol cebinde bulunan el bombasını fark ettikleri, söz konusu el bombasının güvenlik güçleri tarafından sanığın üst aramasında ele geçirildiğinin kabul edilmesi karşısında, bu çelişkinin giderilmesi için;

a-) Tutanak tanıklarından, olaya ilk müdahale edip sanığı yakalayanların tespit edilip bizzat duruşmada ya da talimat yoluyla dinlenerek; özellikle el bombasının sanıktan, güvenlik güçlerince yapılan fiziki müdahale sonucu mu, sanığın yapılan üst araması sırasında mı ele geçirilip geçirilmediği hususunun aydınlatılması,

b-) Emniyet Müdürlüğü ek hizmet binası çevresinde bulunan güvenlik kamerası görüntülerinin netleştirilerek yeniden bilirkişiden rapor alınması ya da mahkeme heyetince izlenip oluşa dair kabule varıldıktan sonra; sanığın silahla ateş etmeye ya da el bombasını patlatmaya yönelik hareketlerinin güvenlik güçlerince engellenmesi halinde, öldürmeye teşebbüs suçunun icrai hareketlerine başlamış olacağı kabul edilip, gerektiğinde bu yönde dava açtırıldıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması,

c-) Sanık hakkında Cizre 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2015/94 esas sayılı dosyasında suç tarihi 27.10.2014, iddianame tarihi 14.10.2015 olan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılmış dava dosyasının bulunduğunun anlaşılması karşısında; dosyamızda suç tarihinin 25.08.2015 olup, Cizre 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2015/94 esas sayılı dosyasındaki iddianame tarihinden önce olduğu ve silahlı terör örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olması da nazara alınarak, anılan dosya getirtilip derdest olması halinde birleştirilmesi, karar verilip kesinleşmiş olması durumunda ise aslı veya Yargıtay denetime olanak verecek şekilde onaylı örneği dosya arasına alındıktan sonra mükerrerlik hususu da dikkate alınarak bir bütün halinde değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması;

III-) Uygulamaya göre de;

CMK’nın 325/1. maddesi gereğince yargılama giderinin hakkında cezaya hükmedilen sanıktan tahsiline karar verilmesi gerektiği gözetilmeden kamu üzerinde bırakılmasına karar verilmesi ve yargılama gideri miktarının belirtilmemesi;

SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma gerekçesi nazara alınarak sanık müdafiinin tahliye talebinin reddiyle sanığın tutukluluk halinin devamına, 05.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1500 Karar: 2016/6412 Tarih: 22.11.2016

“I- )Sanık … hakkına silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan verilen karara yönelik yapılan incelemede;

6352 Sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasına göre verilen kovuşturmanın ertelenmesine dair kararlar anılan maddenin 4. fıkrası ile CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkras 8. fıkrası 2. cümlesi hükmü karşısında durma kararı niteliğinde ve itiraza tabi olup, temyizi mümkün bulunmadığından, temyiz incelemesine yer olmadığına, gereğinin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

II- )Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, sanıklar … ve … hakkında silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçlarından verilen hükümlere yönelik yapılan incelemede;

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Kimliğin gizlenmesi amacıyla yüzün kapatılması şeklinde işlenen silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçu için gereken saik de nazara alındığında 6352 Sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olarak kabul edilemeyeceği; 3713 Sayılı Kanun’un 7 . maddesinin 2. fıkrasına 6459 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle örgüt propagandası ile oluşacak tehlikeyi somutlaştırmak amacıyla getirilen unsurun aynı fıkranın ( a ) bendinde düzenlenen suç için öngörülmediği ve ayrıca 04.04.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6638 Sayılı Kanunla 3713 Sayılı Kanun’un 7/2-a maddesinde yapılan değişikliklerin de sanıkların açıkça aleyhine olduğu saptanarak yapılan incelemede;

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafii ve Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

III- )Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak, sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, sanıklar …, … ve … hakkında kamu malına zarar verme ve 2911 Sayılı Kanuna muhalefet suçlarından verilen hükümlere yönelik yapılan incelemede;

Sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- )Silahlı terör örgütü ile organik bağ kurduğu, hiyerarşik yapı içinde faaliyette bulunduğu ve bu suretle örgüt üyesi olduğu yolunda dosyaya yansıyan bilgi ve belge bulunmayan sanık …‘in eylemlerinin, örgütsel bağı göstermediği, örgütsel talimatlar doğrultusunda gerçekleştirilip cebir ve şiddet içeren ve fakat siyasi faaliyet kabul edilemeyecek eylemlere katıldığı anlaşılmakla, TCK’nın 314/3, 220/6, 314/2. maddeleri uyarınca eylemlerinin silahlı terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçunu oluşturacağı, suç işleme biçimleri ve eylemlerinin yoğunluğu da gözetilerek hukuki durumunun takdiri ve temel cezanın buna göre tayini gerektiği gözetilmeden değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hüküm kurulması,

2- )Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, 6352 Sayılı Kanun’un amaç, kapsam ve gerekçesi, TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine dair ölçütlerle aynı Kanunun 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı ile güttüğü amaç ve saik de gözönünde bulundurularak; tayin olunan cezadan TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan düzenleme uyarınca hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun ve maddede öngörülen indirim oranı ile uyumlu makul ve makbul bir indirim yapılması gerekirken, yukarıda sayılan ilkelerle bağdaşmayan yetersiz gerekçe ile değişikliğin amacına da uygun düşmeyecek biçimde indirim yapılmayarak yazılı şekilde sanık … hakkında fazla ceza tayini,

3- )Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.07.2014 tarih, 2013/9-386 esas, 2014/353 Sayılı kararı ile, 2911 Sayılı Kanun’un 32. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasındaki dağılın ihtarına rağmen dağılmama hali ve 33/1. maddedeki silahla katılma halinin düşünce ve kanaat açıklama yöntemi kapsamında görüldüğü anlaşıldığından, sanıklara yüklenen suçların tarihleri ve işlenme yöntemleri ile temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre, hükümden önce 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendikleri ve bu sebeple sanıklar hakkında açılan davalara dair olarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

4- )Mala zara verme suçundan ise, hüküm tarihinden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’un 65. maddesiyle TCK’nın 152. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında yapılan değişiklik karşısında sanıkların hukuki durumlarının yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,

3- )Kabul ve uygulamaya göre;

a- )Adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 Sayılı Kanunla değişik 5275 Sayılı Kanun’un 106/3 maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceğinden, 2911 Sayılı Kanuna aykırılık suçlarından kurulan hükümlerde, TCK’nın 52/4 maddesi gereğince ihtar yapılamayacağının gözetilmemesi,

b- )Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması sebebiyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 22.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/219 Karar: 2016/1262 Tarih: 23.02.2016

“1- ) Sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Sanıklar hakkında 15.10.2009 tarihli ilk hükümle verilen mahkumiyet kararlarının temyiz edilmeksizin kesinleştiği gözetilmeden aynı suçtan yeniden karar verilmesi hukuki değerden yoksun olduğundan sanıkların temyiz istemlerinin REDDİNE,

2- ) Sanık hakkında mala zarar verme ve sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanık hakkında örgütün çağrısı üzerine düzenlenen kanuna aykırı gösteri sırasında işlediği görevi yaptırmamak için direnme suçu sebebiyle TCK’nın 220/6 314/3. maddeleri delaletiyle TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca silahlı terör örgütü adına suç işleme suçundan zamanaşımı süresi içinde mahallinde işlem yapılması mümkün görülmüştür.

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı bulunmuştur.

Sanık hakkında mala zarar verme suçundan tayin olunan temel ceza alt sınırdan tayin edildiğinden 6545 Sayılı Kanunla TCK’nın 152. maddesinde yapılan değişiklik sonuca etkili görülmemiştir.

Güvenlik güçlerine TCK’nın 6/f maddesi kapsamında silahtan sayılan taş atarak direnen sanık hakkında TCK’nın 265/1-3. maddesi uyarınca tayin olunan cezanın anılan maddenin 4. fıkrası uyarınca artırılmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmediğinden sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

3- ) Sanıklar hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyize gelince;

Sanıklar hakkındaki iddianamelerde belirtilen internet sitesi dergide yer alan haber ve yazı içerikleri, bozma kararı sonrasında yapılan araştırma sonucunda tutulan tutanak, olayın meydana geliş ve gerçekleşme şekline dair olay tutanağı ve tüm dosya kapsamına göre silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yapan söz konusu internet sitesi ile dergideki eylem çağrıları üzerine gerçekleştirilen yasadışı gösteriye katılıp askeri lojmana taşlı saldırıda bulunarak camlarını kırmak suretiyle mala zarar verme suçunu işleyen sanıkların, TCK’nın 220/6 314/3. maddeleri delaletiyle 314/2. maddesi uyarınca silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan mahkumiyetleri yerine, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek yazılı gerekçe ile beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısı ile sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 23.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5464 Karar: 2014/12447 Tarih: 22.12.2014

“A- USULE İLİŞKİN OLARAK

1- Ceza muhakemesi kurallarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin genel prensip 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun de vurgulandığı gibi, “derhal uygulama” şeklindedir. Bu prensibe göre; usul işlemleri yürürlükteki kurallara göre icra edilir ve uygulanacak kuralın kişilerin lehinde veya aleyhinde sonuç doğurmasının bir önemi yoktur ve usul kurallarındaki değişiklikler geriye yürümez. Ayrıca; önceki kurala uygun olarak yapılan işlemler, sonradan yapılan düzenleme karşısında geçerliliğini yitirmez. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.06.1994 tarih, 146- 171 sayılı ve 26.12.2006 tarih, 317-319 sayılı kararlarında da görüleceği üzere, savunma hakkına ilişkin konularda bile Yargıtay Ceza Daireleri derhal uygulama prensibini istikrarlı biçimde sürdürmüştür. Kaldı ki; 6526 sayılı Kanunun 1. mad­desiyle 3713 sayılı Kanuna eklenen 4. fıkrası ve CMK’nın 250. ile TMK’nın 10. maddeleri uyarınca görevlendirilmiş mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay Dairelerinde bulunan dosya­lara ilişkin temyiz incelemesine devam olunacağı belirtilmiştir.

Bu kurallar ve içtihatlar ışığında, sanıklar müdafiilerinin 6352 sayılı Ka­nunun 105/6 ve 6526 sayılı Kanunun 19/b. maddeleri dikkate alınarak görev bakımından hükmün bozulması gerektiği yönündeki talepleri yerinde görül­memiş, anılan hükmün Anayasaya aykırılık iddiası Anayasanın 152. maddesi kapsamında ciddi bulunmamıştır.

2- Sanıklar müdafiilerinin İstanbul MİT Bölge Başkanlığının 17.03.2011 tarihli raporunun dosyadan çıkarılmasına ilişkin taleplerinin mahkemece 05.12.2012 tarihli ara kararı ile reddedilmesi, anılan raporun delil olarak hükme esas alınmaması karşısında sonuca etkili görülmemiştir.

B- ESASA İLİŞKİN OLARAK

1- GENEL

Türk hukuku bakımından, bir oluşumun, bir yapılanmanın terör örgütü olup olmadığının belirlenmesi, yapılacak yargılamanın sonucuna göre; mahke­melere aittir. Mahkemeler bu belirlemeyi, Anayasa ve yasalarla ortaya konulan normatif kurallara ve istikrar gösteren yargısal uygulamalara uygun biçimde gerçekleştirirler.

Anayasamızın 14. maddesi ile “temel hak ve hürriyetlerin Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan de­mokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde yorumlanamayacağı,” ve “Anayasa hükümlerinden hiçbirinin, Devlete veya kişi­lere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Ana­yasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlanmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamayacağı” ortaya konulmuştur.

Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddesinde hakların kötüye kullanılması yasaklanmıştır.

Dairemizin istikrar gösteren uygulamalarında, terör suçları, Anayasanın 14. maddesi kapsamında temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması olarak kabul edilmekte ve siyasal faaliyet-terörist faaliyet ayrımında, faaliyetin gerçekleştirilmekte olduğu bağlam ile birlikte terör yöntemleriyle ilişkisi, kullanılan yöntem ve takip edilen amacın hukuk ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç ve yöntem bakımından ya da yapısal ve hiyerarşik bir bağlantısının bulunup bulunmadığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 Temmuz 2001 tarihli “Sadak ve diğerleri” kararı ile ortaya konulan ayrım da nazara alınmaktadır.

Yine Anayasanın birinci kısmında, genel esaslar başlığı altında Devletin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, Devletin bütünlüğü ve Egemenlik yetkisi gibi hu­suslar bağlamında Devlet düzeninin temel yapısı gösterilmiştir.

Anayasa ile ortaya konulan devletin temel yapısı ve işleyişi ile herkese tanınan temel haklar ve ödevlerin, başlangıçta belirtilen temel ilkelere daya­nan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti standartlarına uygun olarak yargı denetimi altında gerçekleştirilip hayata geçirilebilmesi gerekir. Bunun için bir yandan temel hak ve hürriyetleri diğer yandan başta Anayasal değerler olmak üzere Anayasal düzeni cebri ve hukuka aykırı girişimlerden korumak için suçlar ve yaptırımlar konulmuştur.

Türk Ceza Hukuku bakımından terörün tanımı ve hangi suçların terör suçu sayılacağı 3713 sayılı Kanunda gösterilmiştir. Kanunun 1. maddesinde gös­terilen terör tanımına göre bir eylemin terör eylemi sayılabilmesi için;

a- Eylem, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini içermelidir.

b- Eylemle, Anayasada belirtilen,

Cumhuriyetin niteliklerini,
-Siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzenini değiştirmek,

-Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak,

-Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek,

-Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek,

-Temel hak ve hürriyetleri yok etmek,

-Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amaçlanmalıdır.

c- Eylemi gerçekleştiren failler bir örgüte mensup olmalıdır,

d- Eylem suç teşkil etmelidir.

Bu genel terör tanımı dışında, 3713 sayılı Kanunun 3. maddesinde doğ­rudan terör suçları ve 4. maddesinde de, işlenme bağlamına göre; dolayısıyla terör suçları gösterilmiştir.

Türk Ceza Kanununda düzenlenen suç örgütleri ile terör örgütlerinin amaç ve yöntem bakımından ortaya çıkan farkları, Dairemizin 13.05.2013 tarih ve 2013/1-7264 sayılı kararı ile ortaya konulmuştur. Bu kararda da açıklandığı gibi, Türk Ceza Hukuku bakımından, silahlı terör örgütü Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde düzenlenmiştir.

TCK’nın 314. maddesi bakımından, bir oluşumun, bir yapılanmanın silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;

a- Hiyerarşik yapıya, sıkı bir disipline, eylemli bir işbirliğine sahip olan ve en az üç kişiden oluşan, yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli bir örgüt mevcut olmalıdır.

b- Bu örgüt, Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, dördüncü kısım, dör­düncü ve beşinci bölümlerde yer alan suçları “amaç suç” olarak işlemek üzere kurulmuş olmalıdır.

c- Bu örgüt silahlı olmalıdır.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, bir oluşumun, bir yapılanma­nın belirtilen hangi amaç suçları işlemek üzere ve ne ölçüde bir silahlanmayla, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yön­temlerini amaç suçu işlemek doğrultusunda ne şekilde kullandığı ve disiplin, eylemli işbirliği, hiyerarşik yapı ile elverişlilik unsurlarının nasıl oluştuğu ortaya konulmalıdır.

2- ÖRGÜTÜN YAPISI

Devrimci Karargah adlı örgütün dosya kapsamına göre; 16 Haziran Hare­keti, Bedreddini Hareket ve Devrimci Sol isimli terör örgütlerinin birleşiminden oluştuğu anlaşılmaktadır.

16 Haziran Hareketi Örgütü; 1974 yılında H.’in eşi tarafından kurulan Vatan Partisi içerisinde yer alan S. ve arkadaşları, 1978 yılında ideo­lojik farklılıklar nedeniyle partiden ayrılarak öncelikle “Y…” isimli dergiyi çıkartıp sonra da “P… Y…” isimli örgütü kurmuşlardır. P… Y… isimli örgüt 20.02.1988 tarihinde Paris’te yapılan toplantı ile “15-16 Haziran İşçi Hareketlerinden esinle­nerek “15-16 Haziran Hareketi” adını almıştır. Örgüt üyeleri Lübnan-Bekaa va­disinde askeri eğitim gördükten sonra 1987-1990 yılları arasında Türkiye’de çok sayıda yağma, öldürme, yaralama ve bombalama eylemlerini gerçekleştirmiştir. 1990 yılında örgüte yönelik operasyonlarla çok sayıda örgüt üyesi silahlarıyla birlikte yakalanmıştır. 25.01.1990 tarihinde yakalanıp hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 1990/119 numaralı iddianamesi ile 765 sayılı TCK’nın 146/1. maddesine aykırılık suçundan dava açılan S.’ın dosyamızdaki örgüt yöneticisi U. ile irtibatlı olduğu ve örgütün yurt dışı bağlantılarını sağladığı anlaşılmıştır. S. hakkında İstanbul 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 20.01.1998 tarih, 1990/48 Esas, 1998/12 sayılı Kararı ile 765 sayılı TCK’nın 168/1, 31, 33, 40 ve 3713 sayıl: Kanunun 5. maddeleri uyarınca 22 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23.09.1998 tarih, 1998/1839 Esas, 1998/2298 sayılı kararı ile “Sanıklar S. ve M. B.’in birlikte kaldıkları evde ele geçen ve dava konusu olaylardan bir kısmında kullanıldığı anlaşılan silahlar ve bombalar gibi maddi deliller ile beyanlar da nazara alınarak gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından örgütsel konuşmaları içeren tüm kasetlerin çözümleri de yaptırılıp delillerin tümüyle toplanmasından sonra sonucuna göre sanıklar S.,M. B., M. Ali ve S.’ın hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile hüküm tesisi” denile­rek bozulmasına karar verildiği ve bozma sonrasında S.’ın yakalama emrine rağmen yakalanamaması nedeniyle davasının tefrik edildiği anlaşılmıştır. S. K.’nın aynı davada birlikte yargılandığı 16 Haziran Örgütü kurucusu S. hakkında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.03.2008 tarih, 2007/31 Esas, 2008/56 sayılı kararı ile 765 sayılı TCK’nın 146/1, 59/1, 31, 33, 40. maddeleri uyarınca verilen müebbe hapis cezası Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 22.10.2008 tarih, 2008/12676 Esas, 2008/11237 sayılı kararı ile onanmıştır. Böylelikle, 16 Haziran Hareketi örgütünün silahlı terör örgütü olduğu Yargıtay onama kararı ile sabit olmuştur.

Bedreddini Hareket; 05.08.1999 tarihinde SİP’ten (Sosyalist İktidar Partisi) tasfiye edilenlerce SBH (Sosyalist Birlik Hareketi), 2000 yılında da SBH’den gelenlerce “Gerçek Çevresi” kurulmuştur. 2004 yılında “Gerçek Çevre­si” “Bedreddini Hareket” adını almıştır.

Örgütün www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.comisimli sitesinde yayınlanan “Şimdi Devrimci Karargah Ekim 2006” isimli yazı, örgüt yöneticisi O.’ın aynı sitede 28.04.2009 tarihinde yayınlanan 11.10.2006 tarihli görüntülü ses kaydı, O.’ın emniyet güçleri ile silahlı çatışmaya girdiği K… İlçesi, B… E… Sokak No: 5/3 numaralı konutta ele geçirilen S… marka 2111 MB’lik bellek içinden elde edilen “UnallocatedClusters 131 (Bedredini Hareket)” isimli doküman, örgüt yöneticisi U.’ın …@hotmail.com isimli adresinden yaptığı yazışmalar ve sanık R.’ın beyanları ile anılan sanıktan ele geçirilen S… P… marka 640 GB’lik hard disk içindeki dokümanlardan, sanık S. gibi 16 Haziran Hareketinden ayrılan eski kadrolar ile Bedreddini Hareketin, www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.comisimli sitede Mayıs 2009 tarihinde yayınlanan 9 nolu bildirisine göre “2005 yılının yaz aylarında, Bedrettin Hareketi ve 16 Haziran Hareketi kadrolarının Türkiye dev­rimci hareketinin dibe vurmuş konumu ve bundan çıkış yolları üzerine yaptıkları ilk tartışmalar, hızla savaşkan bir sosyalizm çizgisini devrimci bir direniş merkezi olan Kürt özgürlük çizgisiyle yoldaşlaştırarak Türkiye sosyalizminde egemenliği­ni sürdüren oportünizme ve reformizme alternatif devrimci bir yol çizme göre­vinde birleşik bir örgütsel yapı oluşturma kararına vardı.” şeklindeki açıklama ile birleştikleri anlaşılmıştır.

Devrimci Sol Örgütü (Dev-Sol); Bedri liderliğinde D.’a karşı gerçekleştirilen örgüt içi mücadele sonrasında THKP/C DEV-SOL olarak faaliyet­lerine devam ederken 1993 yılı mart ayında Bedri’nin güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada ölü olarak ele geçirilmesini müteakip 1993 – 1994 ve 1995 yıllarında yapılan operasyonlarla örgütün lider kadrosunun cezaevine girme­siyle faaliyetleri zayıflatılmış, örgütün yurt dışında bulunan lider kadrolarından İ. önderliğinde faaliyetlerini sürdürdüğü ve cezaevinden çıkan eski yöne­ticilerin, www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.com isimli sitede yayınlanan 3 nolu bildirisine göre “Yoldaşlar, Devrimci Sol, artık bir Devrimci Karargah bileşeni olma karar almıştır. Devrimci Solun bu kararı, dağınıklığı ve eylemsizliği statüko haline ge­tiren Türkiye Devrimci Hareketinin bugününe bir müdahaledir. Devrimci Sol’un bu kararı Türkiye sosyalizminin birleşme ve ayrılık kültürüne bir müdahaledir…” şeklindeki açıklama ile 2008 yılı son aylarında Devrimci Karargah Örgütü ile birleştiği anlaşılmıştır.

3- ÖRGÜTÜN EYLEMLERİ

a) Örgütün silahlı yapılanması içinde bulunan “Şehit Ongan Müfrezesi” tarafından 07.08.2008 tarihinde saat 09.30 sıralarında Karacaahmet Mezarlığın­dan Selimiye Kışlasına doğru 4 kez havan atışı ile gerçekleştirilen saldırıda üç vatandaşın yaralanması,

b) Örgütün silahlı yapılanması içinde bulunan “Şehit Ongan Müfrezesi” tarafından 23.08.2008 tarihinde saat 15.00 sıralarında Karacaahmet Mezarlığı içine zaman ayarlı bomba bırakılması,

c) Örgütün silahlı yapılanması içinde bulunan “Şehit Ongan Müfrezesi” tarafından 01.12.2008 tarihinde saat 14.45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen bombanın patlatılması sonucu bir polis memurunun şehit edilmesi, üç polis memuru ile yedi vatandaşın yaralanması,

d) Örgütün hücre evi olarak kullanılan K… ilçesi, B… E… Sokak No:5/3 numaralı adreste 27.04.2009 tarihinde, emniyet mensupları ile örgüt yöneticile­rinden O. arasında saat 05.25’te başlayıp 10.40’a kadar devam eden ve O.’ın ölü olarak ele geçirildiği el bombalarının da kullanıldığı silahlı çatışmada bir emniyet amirinin şehit edilmesi ve bir vatandaşın öldürülmesi ile sekiz polis memuru ve iki vatandaşın yaralanması,

e) Örgütün silahlı yapılanması içinde bulunan “Temmuz Şehitleri Müfre­zesi” tarafından 30.07.2011 tarihinde saat 05.09 sıralarında İstanbul/Beyoğlu- Sütlüce semtinde bulunan MÜSİAD binasına bomba bırakılması ve patlatılması,

4- SONUÇ

Eylemler, olay ve arama sonrasında ele geçen silahlar, patlayıcı maddeler ile patlayıcı madde hazırlanmasında kullanılan malzemeler, el yapımı patlayıcı hazırlanmasına yönelik el yazımı notlar, bir kısım sanıklardan ele geçirilen pat­layıcı, füze ve silahların teknik ve kullanım özellikleri ile patlayıcı hazırlanmasına ait bilgiler, çok sayıda sahte nüfus cüzdanı, mühür ve kaşeler, örgüt yönetici ve üyelerinin PKK terör örgütünün yurt dışı kamplarında askeri ve siyasi eğitim gör­düklerine dair, örgütün www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.comisimli sitesinde 28.04.2009 tarihinde yayınlanan örgüt yöneticisi O.’ın 11.10.2006 tarihli görüntülü ses kaydı, 10-11 ve 12.04.2013 tarihli video inceleme ve tespit tutanakları, tanık beyan ve teşhisleri, örgüt yöneticisi U.’ın üst aramasında ele geçirilen 2 GB’lik flash bellek içinde bulunan örgütlenme perspektifine dair mektup ve yazılar ile şifreleme sistemine dair tablolar, bir kısım sanıkların örgütün yurt dışı yönetici­leri ile yaptıkları telefon görüşmeleri, örgüt yöneticisi U. ve bir kısım sanıkların birlikte kaldıkları evde ele geçirilen İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı, uçaklar ve M… T… isimli şirket çalışanlarına ait bilgiler, örgütün cephe yapılanması için­de bulunan Demokratik Dönüşüm ve Devrimci Cephe Dergilerine ait tespit tuta­nakları ile www.demokratikdonusum.org http://www.demokratikdonusum.orgve www.devrimcicephe.org http://www.devrimcicephe.orgile www. devrimcikarargah.com isimli sitelerin aynı IP numarası ile yurt dışı üzerinden yayın yaptıklarına dair IP tespit ve irtibat tutanağı ile istinabe evrakı, Sosyalist Demokrasi Partisinin Beyoğlu İl Binasında yapılar aramada bulunan ve örgüt yöneticisi O. adına düzenlenen 03.05.2009 tarihli anma etkinliği sırasın­da kullanıldığı anlaşılan “biz düşeceğiz fakat bizden sonra mutlaka bu kavga sürecek”, “devrim şehitleri ölümsüzdür” ve “O. Y… ölümsüzdür” yazılı pan­kartların bulunduğuna dair arama ve tespit tutanakları, iletişimin tespiti ile fiziki takip tutanakları, eylem evrakları, olay tutanakları, otopsi tutanakları, hastane ve Adli Tıp Kurumu raporları, ekspertiz raporları ve tüm dosya kapsamından, örgütün amacı, stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amaç suçu işlemeye matuf vahamet arzeden eylemleri itibariyle 3713 sayılı Kanunun 4928 sayılı Kanun ile değişik 1. maddesinde tarifini bulan cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkut­ma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, ekonomik düzeni değiştirmek, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş terör örgütü niteliğinde olduğu, ele geçen silahların nitelik ve niceliğine ve amaç suça yönelik gerçekleştirilen silahlı eylemlere göre örgütün silahlı olduğu, amaç suça elverişli eylemlerde bulunduğu anlaşılmış, bu nedenle Devrimci Karargah adlı örgütün silahlı terör örgütü olduğu yönündeki mahkeme kabulünde bir isa­betsizlik görülmemiştir.

Ancak; bir kısım sanıkların faaliyetlerinin terör yöntemleriyle ilişkisi, yön­temlerinin hukuk ve demokrasi kurallarına aykırılığı, terör örgütü ile amaç ve yöntem bakımından ya da yapısal ve hiyerarşik bir bağlantısı tespit edileme­diğinden, sırf siyasi çalışma kapsamında kalan bu tür faaliyetlerin suç olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır.

Silahlı terör örgütüne yardım suçuna gelince;

Öncelikle, terör örgütlerine yardım eylemlerinin Türk Ceza Hukukundaki yerine ilişkin çerçeve ortaya konulmalıdır.

Türk Ceza Hukukunda silahlı terör örgütlerine yardım suçu, aşağıdaki sistematik içinde düzenlenmiştir.

01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlükte olan TCK’nın 314/3, 220/7, 314/2. maddelerinde düzenlenen silahlı terör örgütüne genel nitelikte yardım suçu,

01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlükte olan TCK’nın 315. maddesin­de düzenlenen silahlı terör örgütüne silah sağlama suçu,

18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile yeniden dü­zenlenen ve 16.02.2013 tarihine kadar yürürlükte kalan 3713 sayılı Kanunun 8. maddesinde yer alan ve 16.02.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6415 sayılı Terö­rizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4. maddesinde düzenlenen terörizmin finansmanı suçu.

Bu çerçeve içerisinde, terör örgütlerine silah sağlamak veya finansman sağlamak suçunun, terör örgütlerine yardım suçunun özel bir düzenleniş şekli olduğu anlaşılmaktadır.

Silahlı terör örgütlerine yardım suçunda yardım fiili, örgütün bizzat kendi­si veya mensupları lehine gerçekleştirilebilir. Ceza Genel Kurulunun 31.10.2012 tarih ve 2012/1234 Esas, 2012/1825 sayılı kararında da belirtildiği gibi, yardımın mutlaka örgüte ulaşması, sonuç vermesi gerekmez ve her bir fail, örgütçe veri­len veya kendiliğinden üstlenilen görev kapsamında kendi fiilinin gerçekleştiril­mesinden sorumlu olacaktır.

Silahlı terör örgütü üyesi olmayıp, örgütün faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silah temin eden, nakleden veya depolayanların TCK’nın 315. maddesi; terör örgütlerine veya mensuplarına para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi sağlayan veya toplayan kişilerin 6415 sayılı Kanunun 4. maddesi; örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, örgüte veya örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek yu­karıda sayılanlar dışında barındırma, nakletme, istihbari bilgi sağlama, örgüt mensuplarının araştırılmasını, yakalanmasını engellemeye yönelik imkan sağla­ma gibi her türlü yardım TCK’nın 314/3, 220/7. maddeleri yollamasıyla 314/2. maddesi kapsamında kalacaktır.

C- KARAR

1- Sanıklar O. ve O. hakkında yapılan incelemede;

6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca görevine devam eden İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde kovuşturmanın tutuklu olarak sürdürülme­si, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 3713 sayılı Kanunun 10. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının “ğ” bendi uyarınca bu mahkemelerde açılan davalara adli tatilde de bakılabilmesi ve 5271 sayılı CMK’nın 331. maddesi uyarınca kovuşturması tu­tuklu olarak sürdürülen davalarda yedi günlük temyiz süresinin işlemeye devam edeceğinin anlaşılması karşısında, sanık ve müdafiinin yüzüne karşı 19.07.2013 tarihinde verilen hükmün sanık O. müdafiince 20.08.2013 tarihinde ve ko­vuşturma sırasında müdafiisi bulunmayan sanık O.’a 07.10.2013 tarihinde tebliğ edilen hükmün, 24.10.2013 tarihinde sanık O. müdafiince temyiz edildiği anlaşıldığından, sanıklar müdafiilerinin yasal süreden sonra olan temyiz istemlerinin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2- Sanık F. hakkında Anayasayı ihlal, patlayıcı madde bulun­durma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanık C. hakkında Anayasayı ihlal, kasten öldürme, patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanık Ö. hakkında Anayasayı ihlal, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanıklar E.,S., M., C., H., T. ve U. hakkında silahlı terör örgütüne yardım, sanık N. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulundurma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık U. hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma, resmi belgede sahtecilik, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme, sanıklar C., Z., G., V., U., E., B., B. ve D. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar H. ve T. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve resmi belgede sahtecilik, sanık R. hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık N. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık V. hakkında silahlı terör örgütüne yardım ve 6136 sayılı Kanuna aykı­rılık, sanık İ. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, resmi belgede sahtecilik ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile

Sanık F. hakkında K.’e karşı kasten öldürmeye teşebbüs, sanık C. hakkında 23.08.2008 tarihli patlayıcı madde bulundur­ma, sanıklar A.,B., M., O., A., B., F., G., K., M., K., S. U., S., Ü., A., O., K., Ö.C., Ö., G., A., E. ve C. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanık Ş. hakkında silahlı terör örgütüne yardım, sanıklar M. ve C. hakkında patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık G. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarından kurulan beraate ilişkin hükmün incelemesinde;

Haklarında doğrudan örgüt üyeliği suçundan dava açılan sanıklar E.,S., M., C., T. ve V.’ın örgüte yardım ettikleri kabul edilerek, dolaylı örgüt üyeliğinden mahkumiyetlerine karar verilmesi ve TCK’nın 314/3, 220/7. maddelerindeki atfın niteliği karşısında suçun hukuki niteliğinin değişti­ğinden bahsedilemeyeceğinden, CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmemesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Anayasayı ihlal suçundan sanıklar F.,C. ve Ö. ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen kasten öldürme suçundan sanık C. hakkında ağırlaştı­rılmış müebbet hapis cezası tayin edilmiş olması karşısında, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesinin uygulanmaması sonuca etkili görülmemiştir.

Sanık İ.’in işyerinde yapılan aramada 6136 sayılı Kanun kapsamın­da yasak niteliğine haiz 3 adet tabanca ve 60 adet fişeğin ele geçirilmiş olması karşısında, sanığa atılı eylemin anılan Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasına uy­gun olduğu halde 3. fıkrasıyla hüküm kurulması, yine örgüt faaliyeti çerçevesin­de işlenen bu suçtan mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında hükmolunan temel cezanın, 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesiyle arttırılmaması suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanık C. hakkında kasten öldürme suçundan uygulama yapılırken TCK’nın 82. maddesi 1. fıkras 1. fıkrasının karar yerinde gösterilmemesi ve suçun tasarla­yarak işlenmiş olmasına rağmen, “a” bendinin uygulanmaması anılan maddede öngörülen temel ceza dikkate alındığında bu husus sonuca etkili görülmemiştir.

Sanık F. hakkında K.’e karşı işlediği iddia olunan kasten öldürmeye teşebbüs suçunda, patlamanın gerçekleştiği yer, patlama sırasındaki mağdurun konumu ve adı geçenin olay nedeniyle yaralanmamış olması karşısında, suçun unsurlarının oluşmamasından beraat kararı verilmesi yerine, delil yetersizliği nedeniyle beraat kararı verilmesi sonuca etkili görülmemiştir.

07.08.2008 tarihinde saat 09.30 sıralarında Karacaahmet Mezarlığından Selimiye Kışlasına doğru yapılan havan atışı sırasında Üsküdar Belediyesi Ek Hiz­met Binasının bahçesinde bulunan Ş.,Y. ile S.’ın yaralanması eylemi nedeniyle sanıklar F., C. ve Ö. hakkında, 01.12.2008 tarihinde saat14.45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen bombanın patlatılması sonu­cu, İ.’in yaralanması eylemi nedeniyle, sanıklar F. ve C. hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan her zaman dava açılıp hüküm kurulması mümkün görülmüştür.

Sanık H.’nin, silahlı terör örgütü üyesi olduğu dosya kapsamına uy­gun olarak iddia ve kabul edilen N.’in siyasi görüşlerini ve terör örgütleri ile iltisakını çok önceden bildiği ve bir görev ile bağlantılı olmaksızın yüzyüze görüşmelerinin de sürdüğü, irtibat halinde bulunduğu N.’in bir takip duru­mundan şüphelenip kendisine danışması üzerine, polis takibinde olabileceğine ilişkin değerlendirmesini kendisiyle paylaşıp uyarılarda bulunduğu anlaşılmak­tadır. Sanığın N.’le bu aşamaya kadar olan telefon görüşmeleri ve diğer irtibatı terör örgütüne yardım suçunu oluşturmayacağı düşünülebilir ise de; sanığın yapmış olduğu şikayet üzerine başlatılan müfettiş incelemesi kapsamın­da N. hakkında terör örgütü üyesi olmaktan yapılan hakim kararına dayalı dinleme işlemini öğrenmesi üzerine araştırma ve soruşturmadan kurtulmasını sağlamak amacıyla N.’e bu durumu bildirdiği, N.’in ise, aldığı bu uyarı üzerine takipten kurtulmak için kendisinin kullandığı ve yine kendisi adına ka­yıtlı olup da örgüt mensubu İ. tarafından kullanılan telefonları görüşmeye kapattığı, bu suretle sanığın hal ve sıfatını bildiği kuşkusuz olan N.’e ve bu kişinin mensubu olduğu silahlı terör örgütüne, sonuç da verecek şekilde yardımda bulunduğuna dair mahkeme kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar F.,C. ve Ö.’ün üyesi bulundukları silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanıkların sübutu ka­bul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre, amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, sanık F.’in patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanu­na aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanık C.’in kasten öldürme, patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanık Ö.’ün 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanıklar E., S., M., C., H., T. ve U.’un silahlı terör örgütüne yardım, sanık N.’in silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulun­durma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık U.’ın silahlı terör örgütü yöneticisi olma, resmi belgede sahtecilik, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme, sanıklar C., Z., G., V., U., E., B., B. ve D.’in silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar H. ve T.’ın silahlı terör örgü­tüne üye olma ve resmi belgede sahtecilik, sanık R.’ın 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık N.’in silahlı terör örgütüne üye olma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık V.’ın silahlı terör örgütüne yardım ve 6136 sayılı Kanuna ay­kırılık, sanık İ.’in silahlı terör örgütüne üye olma, resmi belgede sahtecilik ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarının sübutu kabul edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık F. hakkında K.’e karşı kasten öldürmeye teşebbüs, sanık C. hakkında 23.08.2008 tarihli patlayıcı madde bulundurma, sanıklar A., B., M., O., A., B., F., G., K., M., K., S., S., Ü., A., O., K., Ö.C., Ö., G., A., E. ve C.’e yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma, sanık Şeyma’ya yüklenen silahlı terör örgütüne yardım, sanıklar M. ve C.’e yüklenen patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sa­nık G.’a yüklenen kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarının sübuta ermediği kabul edilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hü­kümlerde yukarıdaki eleştiriler dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcısının, sanık G.’ın, sanıklar Z., H. ve müdafiileri ile, diğer sanıklar müdafiilerinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanıklar F., C. ve U. müdafiilerinin ileri sürdükleri temyiz itirazlarının reddiyle sanıklar F., C. ve Ö. yönünden kısmen re’sen de temyize tabi olan mahkumiyet ve beraata ilişkin hükümlerin ONANMASINA,

3- Sanık H. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik incelemede;

Sanığa ait olduğu iddia edilen 24 adet teyp kasetinde kayıtlı mağdurlar arasındaki telefon konuşmaları nedeniyle, sanık hakkında kişisel verileri huku­ka aykırı olarak ele geçirme suçunu işlediğinden bahisle dava açılmış ise de; kasetlerin içeriği ve mağdur beyanlarına göre belirlenen suç tarihi itibariyle eylemin, 765 sayılı TCK’nın 195/2. maddesinde tanımlanan suçu oluşturacağı, anılan maddede öngörülen cezanın süresi itibariyle sanık lehine olan ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 102/4. maddesinde belirlenen zamanaşımının suç tarihi ile iddianame tarihi arasında gerçekleştiği anlaşıldığın­dan hükmün bu nedenle BOZULMASINA, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesine istinaden sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,

4- Sanık H. hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık C. hakkında mağdurlar C.,C., D., O., F., S., H., G. ve T.’yı kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile,

Sanık M. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulundurma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından kuru­lan beraat hükmüne yönelik temyize gelince;

Sanık C. hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan uygulama yapılırken TCK’nın 82. maddesi 1. fıkras 1. fıkrasının karar yerinde gösterilmemesi ve suçun tasarlayarak işlenmiş olmasına rağmen, “a” bendinin uygulanmaması anılan maddede öngörülen temel ceza dikkate alındığında bu husus sonuca etkili görülmemiştir.

Sanık M. müdafiinin temyizinin vekalet ücretine yönelik olduğu belir­lenerek inceleme yapılmıştır.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sa­nık H.’nin 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık C.’in kasten öldürmeye teşebbüs suçlarının sübutu kabul edilmiş, olay niteliğine ve kovuşturma so­nuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık M.’in silahlı terör örgütüne üye olma ve 6136 sayılı Ka­nuna aykırılık suçlarının sübuta ermediği kabul edilmiş, incelenen dosyaya göre sanıklar hakkında anılan suçlardan verilen mahkumiyet ve beraat hükümlerinde aşağıdaki hususlar dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcısının, sanık H. ve müdafii ile sanık C. müdafinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanık C. müdafiinin ileri sürdüğü ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a) Sanık H. hakkında; Numarasız 8 mm çaplı ses ve gaz fişeği istimal etmek üzere imal edilmişken, 6.35 mm çaplı B… tipi ateşli silah fişeklerini atar hale dönüştürülmüş, R… marka, P 800 model yarı otomatik tabanca ve 116311H-359 seri numaralı 9 mm çaplı, P… (Mauser) tipi yarı otomatik tabanca hakkında, 285 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hük­münde Kararnamenin Geçici 1. maddesi ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği Tara­fından Silah Taşıma ve Bulundurma Ruhsatı Verilmesinde Uygulanacak Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 5. maddesi gereğince, vesikasız olarak elde bulunduru­lan tabancalar hakkında 04.05.1988 tarihinde, P 800 model tabanca için Ş.’a meskende bulundurma vesikası, 116311H-359 seri numaralı tabanca için sanık H.’ye silah taşıma vesikası verildiği, 116311H-359 seri numaralı tabanca için verilen taşıma vesikasının ise 18.10.1989 tarihinde meskende bulundurma olarak yenilendiği, bu silahların sanığın Eskişehir Emniyet Müdürlüğü konutun­da yapılan aramada bulunmaları üzerine, silahların Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücavir iller dışına çıkarılması nedeniyle bulundurma ruhsatlarının 07.10.2010 tarihinde iptal edildiği ve iptale ilişkin tebliğlerin Ş.’a 13.10.2010, sanığa ise 28.04.2011 tarihinde yapıldığı, ruhsat iptali ve tebliğlerinin açıklandığı üzere ele geçirilme tarihinden sonra gerçekleştirilmesi nedeniyle, P 800 model tabanca ve 116311H-359 seri numaralı tabanca yönünden ruhsatsız silah bulundurma suçunun manevi unsuru itibariyle oluşmayacağı; ancak 56-2801767 numaralı, 7.62×39 mm, kalashnikov marka otomatik tüfek için aynı durumun söz konusu olmadığı, vesikasız olarak elde bulundurulan bu silah hakkında 285 sayılı Olağa­nüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 1. maddesi ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği Tarafından Silah Taşıma ve Bulun­durma Vesikası Verilmesinde Uygulanacak Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 5.maddesi gereğince 04.05.1988 tarihinde eşi Ş. adına meskende bulundurma vesikası verildiği ve bu vesikanın silahın olağanüstü hal bölgesi ve mücavir iller dışına çıkarıldığının idarece yerinde tespit edilmesi nedeniyle 02.12.1994 tari­hinde iptal edildiği, iptal işlemine dayalı olarak silahın idareye iadesi hususunun 28.12.1994 tarihinde tebliğ edilmiş olmasına rağmen, silahın, anılan yönetmeli­ğin 11/2. maddesindeki “Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücavir iller dışına taşımak üzere çıkarılamayacağı ve bu madde hükümlerine aykırı hareket edenlerin silahı Emniyet Genel Müdürlüğü veya Jandarma Genel Komutanlığına iade etmeleri gerektiğine” ilişkin amir hükme rağmen iade edilmediği ve tebligattan yaklaşık 16 yıl sonra 28.09.2010 tarihinde Eskişehir Emniyet Müdürlüğü konutunda ya­pılan aramada ele geçirildiği, eşi olan ve bu suçtan beraat eden Ş.’ın silahın sanığa ait olduğunu beyan etmesi karşısında, anılan silahı vesikasının iptaline rağmen ruhsatsız şekilde bulunduran, kaldı ki, niteliği itibariyle ruhsata bağlan­ması ve yasadan kaynaklanan yetki ile taşınması ve bulundurulması da mümkün olmayan kalashnikov tüfek nedeniyle sanığın sorumlu tutulmasında bir isabet­sizlik görülmemiştir. Ancak yukarıda açıklanan nedenlerle sadece kalashnikov tüfek nedeniyle sorumlu tutulması gerekirken, iki adet tabanca da esas alınarak ve fikri içtima hükümleri de uygulanmak suretiyle teşdiden ceza tayin edilmesi,

Yine adli emanetin 2010/941 sırasında kayıtlı olup, Diyarbakır Valiliği’nin 04.11.2010 tarihli yazısı uyarınca sanık H.’nin görev silahı olan 2791 seri nolu 14’lü B… marka silaha ait ve suç unsuru oluşturmayan iki adet farklı boy­larda boş şarjör, 69 adet MKE yapımı 9 mm çaplı mermilerin sanığa iadesi yerine TCK’nın 54. maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi,

b) Sanık C. hakkında, mağdurlar C.,C., D., O., F., S., H., G. ve T.’yı bomba patlatmak suretiyle kasten öldürmeye teşebbüs suçundan uygulama yapılırken, terör amacıyla kasten öldürme suçu­nun, suçun yalın şekline göre nitelikli hal olduğu dikkate alınarak TCK’nın 61/4. maddesi uyarınca, hükmedilen temel cezanın önce 3713 sayılı Kanunun 5. mad­desi uyarınca arttırılması, sonra da TCK’nın 61/5. maddesi uyarınca teşebbüs nedeniyle indirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,

c) Sanık M.’in kendisini vekil ile temsil ettirip yüklenen suçlardan beraat etmesi nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrası uyarınca, sanık yararına Hazine aleyhine maktu vekalet ücreti tayin edil­mesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı olup, hükümlerin bu nedenlerle BOZULMASINA, bu hu­susların yeniden yargılama yapılmaksızın 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan,

Sanık H. yönünden; Hükmün 28-d) bölümündeki 1. 2. 3. bendlerinin hükümden çıkarılması, 1. bendi yerine “Sanık H.’nin 56-2801767 numaralı, 7.62×39 mm, çap ve tipinde kalashnikov marka, vahim nitelikte otomatik tüfeği bulundurduğu sabit olduğundan, eylemine uyan 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi uyarınca, temel cezanın alt sınırdan tayin edilerek 5 yıl hapis ve 500 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına” 2. bendi yerine “TCK’nın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılarak 4 yıl 2 ay hapis ve 416 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına” 3. bendi yerine “Sanığa verilen 416 gün adli para cezasının TCK’nın 52/2. maddesi gereğince 20 TL’den hesaplanarak 8320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibarelerinin eklenmesi ile hükmün müsadereye ilişkin kısmındaki adli emanetin 2010/941 sırasında kayıtlı, sanık H.’ye ait olduğu belirtilen emanetin 2. sırasındaki “2 adet farklı boylarda boş şarjör, 69 adet MKE yapımı 9 mm çaplı mermi” ibareleri çıkarılarak yerine “Sanığın görev silahı olan 2791 seri nolu 9 mm çapında B… marka silaha ait olan ve suç unsuru oluşturmayan 2 adet farklı boylarda boş şarjör ile 69 adet M… yapımı 9 mm çaplı mermilerin sanığa iadesine” ibarelerinin eklenmesi,

Sanık C. yönünden; Hükmün 9 nolu bölümündeki D-c, d, e, f, h, ı, i, j, k. fıkralarının 2. ve 3. bentlerinin hükümden çıkarılması, 2. bentleri yerine “3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca cezanın 1/2 oranında artırılması ge­rekiyor ise de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının arttırılması mümkün olma­dığından bu maddenin uygulanmasına yer olmadığına,” 3. bentleri yerine “Suç teşebbüs aşamasında kaldığından cezadan TCK’nın 35/2. maddesi gereğince indirim yapılarak sanığın takdiren 14 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına” iba­relerinin eklenmesi,

Sanık M. yönünden; 4 numaralı hükmün sonuna “karar tarihin­de yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 2.640 TL vekalet ücretinin Hazineden alınarak sanık M.’e verilmesine” ibarelerinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

5- Sanık O. hakkında Anayasayı ihlal, sanık F. hakkında mala zarar verme ve yağma, sanık C. hakkında mala zarar verme ve K.’e karşı kasten öldürmeye teşebbüs, sanık Ö. hakkında mala zarar verme, sanıklar M.,N., O. B., S., Ö., G., R., E., S. S., Y. ve S. B. hakkın­da silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar A., M., S.G., C., O. ve M. hakkında silahlı terör ör­gütüne yardım, sanıklar C. ve Z. hakkında kişisel verileri huku­ka aykırı olarak ele geçirme, sanıklar T. ve U. hakkında 2911 sayılı Kanuna aykırılık, sanık H. hakkında yargı görevi yapanı et­kilemeye teşebbüs ve gizliliğin ihlali suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile,

Sanık F. hakkında 01.12.2008 tarihli eylem nedeniyle kas­ten öldürme, mağdurlar C.,C., D., O., F., S., H., G. ve T.’yı kasten öldürmeye teşebbüs, patlayıcı madde bu­lundurma ve mala zarar verme, sanık Ö. hakkında patlayıcı madde bulundurma suçlarından kurulan beraat hükmüne yönelik temyize gelince;

a) Sanık O. hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan hük­me yönelik re’sen yapılan incelemede;

Silahlı terör örgütünün üyesi olduğu dosya kapsamına uygun şekilde kabul edilen sanığın 30.07.2011 günü saat 05.09 da İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan MÜSİAD binasının yan duvarına bomba bırakmak ve patlat­mak şeklinde gerçekleştirdiği olayda, bombanın bırakıldığı yer, tesir gücü, pat­lamanın gerçekleştiği zaman ile netice de nazara alındığında; eyleminin TCK’nın 309/1. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlale teşebbüs suçunu oluşturmaya elverişli, vahamet arz eder nitelikte olmadığı, sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılması, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, kasta dayalı kusurunun yoğunluğu ile güttüğü amaç da dikkate alınarak, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, suç vas­fında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

b) Sanıklar F.,C. ve Ö. hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;

Hukuki anlamda tek bir fiil sayılan, 07.08.2008 tarihinde gerçekleştirdik­leri havan atışıyla kasten öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme suçlarının oluşmasına neden olan sanıklar F.,C. ve Ö. ile 01.12.2008 tarihinde bomba patlatmak suretiyle kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme suçlarının oluşmasına neden olan sanık C.’in, TCK’nın 44. maddesi hükmü karşısında işledikleri bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden oldukları anlaşıldığından, farklı nev’iden fikri içtima hükümleri gere­ğince sadece daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından cezalandırılmaları ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden ayrıca mala zarar verme suçlarından da cezalandırılmalarına karar verilmesi,

c) Sanık F. hakkında yağma suçundan kurulan hükme yöne­lik incelemede;

Sanığın üst aramasında ele geçirilen 2 GB’lik flaşlı bellek içinde bulunan mağdur E.’ın işyerleri ve ikametine ait fotoğraflar, 04.03.2009 tarihli fiziki takip tutanağı, mağdurun aşama ifadeleri ile teşhisi ve tüm dosya kapsamına göre, silahlı terör örgütü yöneticisi olan O. ile birlikte mağdura ait iş yerine gidip mağdurdan para isteme olayı sabit ise de; paranın teslimi için mağdurun tehdit edildiği veya mağdura karşı cebir kullanıldığına dair sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden yüklenen suçtan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre de,

Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bu suçtan mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında hükmolunan temel cezanın, 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi uyarınca arttırılması gerektiğinin gözetilmemesi,

d) Sanık F. hakkında 01.12.2008 tarihli eylem nedeniyle kas­ten öldürme, mağdurlar C.,C., D., O., F., S., Haşan, G. ve T.’yı kasten öldürmeye teşebbüs, patlayıcı madde bu­lundurma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükme yönelik incelemede;

Sanığın üst aramasında ele geçirilen 1 GB’lik flash bellek içinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına ait kroki ile İl Başkanının kişisel bilgileri ve katılmış olduğu programlara ait yazı, ev aramasında bulunan ve bomba ya­pımında kullanılan 17 kilo 520 gram patlayıcı madde, 19 adet elektrikli infilak kapsülü, 470 cm uzunluğunda infilaklı fitil, dijital saatler, telsizler, elektronik uzaktan kumanda ve düzeneği, açma kapama anahtarları, internet ortamından alınmış İstanbul il haritası, sanığın PKK terör örgütünün yurt dışı kamplarında daha çok teknik ve bomba yapımı hususunda eğitim gördüğüne dair tanık beya­nı, sanıklar C. ve O. ile birlikte yazılı olarak mahkemeye vermiş oldukları savunma ve aynı sanıkların esas hakkındaki savunmaları, mağdur E.’ın bu olaya ilişkin beyanları, örgütün www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.com isimli sitesinde yayınlanan 1 ve 2 nolu bildirileri ve tüm dosya kapsamına göre, 01.12.2008 tarihinde saat 14.45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen 02.12.2008 tarih, KİM-2008/12045 ekpertiz raporu ve 29.12.2008 tarihli bomba inceleme raporunda belirtildiği üzere, “potasyum nitrat ve dumansız barut” içerikli patla­yıcı madde kullanılarak hazırlanan, canlılar üzerinde tahrip edici özelliğe sahip el yapımı parça ve basınç etkili, uzaktan kumandalı bombayı gönderen sanık C.’in eylemine bombayı bu eylemde kullanılacağını bilerek imal etmek sure­tiyle doğrudan iştirak ettiği anlaşılan sanığın, sübuta eren ve unsurları itibariyle oluşan yüklenen suçlardan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi,

e) Sanık C. hakkında K.’e karşı kasten öldürmeye te­şebbüs suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;

01.12.2008 tarihinde saat 14.45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen bombanın patlatılması olayında, bina dışında bulunan mağdurun patlama sonrasında ikinci bir patlamanın olabileceğini düşünüp uzaklaşmak istediği sırada dengesini kaybedip yere düşmesi, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Adli Tıp Kurumu raporlarına göre olay nedeniyle yaralanmadığının tespit edilmesi karşısında, patlamanın gerçekleştiği yer ile mağdur K.’in bulunduğu yer ve konumu da nazara alındığında, adı geçen mağdur yönünden öldürmeye teşebbüs suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın yüklenen suçtan beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesi,

f) Sanık Ö. hakkında patlayıcı madde bulundurma suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;

23.08.2008 tarihinde saat 15.00 sıralarında Karacaahmet Mezarlığı 1 nolu ada içine bırakılan zaman ayarlı bombanın bomba imha görevlilerince imha edilmesinden sonra, olay yerinden elde edilip delil numarası 6 olan ve üzerinde koli bantları yapışık “MadeInSyrıa” ibareli tişörtün yaka kısmı üzerinden izole edilen DNA genotipleri ile sanığa ait genotip özelliklerinin uyumlu olduğunun07.05.2009 tarih, BİY.2009/1896-1902-1908-1914-1920-1944-1986 uzmanlık numaralı ekspertiz raporuna göre tespit edilmiş olması ve tüm dosya kapsamı karşısında, sanığın sübuta eren ve unsurları itibariyle oluşan yüklenen suçtan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatına karar verilmesi,

g) Sanıklar A.,C. ve O. hakkında silahlı terör örgütüne yardım suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;

Sanıkların kaçamaklı ikrarlarını içerir savunmaları, şüpheli sıfatıyla din­lenen Ş.’in ifadesi, yurt dışı döviz havale bilgileri, para çekme dekontları, iletişimin tespiti tutanakları ve fiziki takip tutanakları ile tüm dosya kapsamına göre, sanık A.’ın örgüt üyesi olduğunu bildiği Ö.’e değişik tarih­lerde üç kez para verme şeklinde sübuta eren eyleminin terörizmin finansmanı suçunu, sanık C.’in örgüt tarafından hesabına yurt dışından 16.10.2008 tari­hinde gönderilen 1.990 EURO, 05.01.2009 tarihinde gönderilen 1.000 EURO ve 24.03.2009 tarihinde gönderilen 600 EURO’yu hesabından çekip örgüt yöneticisi O.’a vermesi, yine sanık O.’un örgüt faaliyetlerinde kullanılmak üzere yurt dışında kendisine verilen dizüstü bilgisayar ve fotoğraf makinasını Türkiye’ye getirerek örgüt üyesi olan O.’a vermesi ve örgüt tarafından hesabına yurt dışından 03.02.2011 tarihinde gönderilen 706.07 EURO, ayrıca 2011 yılının Mart ayında gönderilen 1000 EURO’yu hesabından çekip örgüt üyeleri olan O. ve B.’a vermesi şeklinde sübuta eren eylemlerinin terörizmin finansmanı­na iştirak suçunu oluşturacağı gözetilerek, 5237 sayılı TCK’nın 7/2, 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddeleri uyarınca, suç tarihinde yürürlükte bulunan 3713 sa­yılı Kanunun 8/1. ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 6415 sayılı Kanunun 4. maddelerinin ayrı ayrı uygulanması ve her iki Kanuna göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra lehe Kanunun tespiti ile uygulanması gerektiği gö­zetilmeden hukuki değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

h) Sanıklar O. B. ve S. hakkında silahlı terör örgütü­ne üye olma suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;

Şüpheli sıfatıyla müdafisiz olarak 04.11.2009 tarihinde fotoğraf teşhi­sinde bulunup 05.11.2009 tarihinde de kolluk ifadesi alınan M., adı geçen sanıklar aleyhine beyanda bulunması karşısında, tanık olarak duruşmaya çağrılıp dinlenmesi ve askeri eğitim almak amacıyla kırsalda bulundukları iddia olunan sanıkların varsa 2005 yılı Kasım ayı ve sonrasına ait cep telefonlarının sinyal verdiği baz istasyonu bilgilerinin ilgili kurumlardan getirtilip incelenerek, tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

ı) Sanık M. hakkında silahlı terör örgütüne yardım suçun­dan kurulan hükme yönelik incelemede;

Sanığa ait konutta yapılan aramada bulunarak el konulan hard disk ve flash bellekler ile el yazmalı dokümanlarda bulunan örgüte ve örgüt üyelerine ait bilgiler, telefonla örgüt üyeleri B. ve E. ile kod adlarını kullanmak suretiyle yapmış olduğu görüşmeler, cezaevindeki örgüt üyeleri ile kurduğu ir­tibat ve tüm dosya kapsamına göre, silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olduğu anlaşılan sanığın, doğrudan TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi yerine delillerin değerlendirilmesinde yanılgı­ya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

j) Sanıklar M.,N., Ö., G., R., E., Sultan, Y. ve S. B. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar M. ve S.G. hakkında silahlı terör örgü­tüne yardım, sanıklar C. ve Z. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarından kurulan hükümlere yönelik in­celemede;

Sanıklar M.,N., Ö., G., R., E., S. S., Y. ve S. B.’nın üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma, sa­nıklar C. ve Z.’in üzerlerine atılı kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarını işlediklerine dair, sanıklar M. ve S.G.’ın örgüt mensubu Ö.’ü, örgüt mensubu olduğunu bilerek ve isteyerek evle­rinde barındırdıklarına dair, adı geçen tüm sanıkların savunmalarının aksine, mahkumiyetlerine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, mevcut şüphenin de sanıklar lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,

k) Sanıklar T. ve U. hakkında 2911 sayılı Kanuna aykı­rılık, sanık H. hakkında yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ve gizliliğin ihlali suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize ge­lince;

Kanun koyucunun “sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ifadesiy­le, 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin uygulanma kapsamı bakımından; düşünce ve kanaatin içeriğinden çok açıklama yöntemini dikkate aldığı, cezanın tür ve miktarı itibariyle bir sınırlama yanında suçların tek tek sayılması yerine, düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri bağlamında işlenebilecek suçların işlen­me biçimleri itibariyle bir düzenleme yapmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.

Kanun koyucunun yukarıdaki amacı gerçekleştirmeye çalışırken daha ge­nel ve imkanlara işaret eden “ifade biçimleri” yerine “yöntem” ifadesini tercih etmesi üzerinde durulmalıdır.

Bir amaca ulaşmak için izlenen yol, usul ve metot gibi anlamlara ge­len “yöntem” ifadesi, Kanunun geçici 1. maddesi çerçevesinde ele alındığında, korunmak istenenin; her türlü düşünce ve kanaat açıklama biçimi olmadığı, aksine; bir eylemin bu kapsamda kalabilmesi için meşru olan ve düşünce ve ka­naat açıklaması bağlamında mutad olan bir yöntemle işlenmiş olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Buradan hareketle, eylemin işleniş yönteminin bizzat ayrı bir suç oluşturduğu veya düşünce ve kanaati açıklamak bakımından mutad kabul edilemeyecek olması halinde geçici 1. madde hükmü uygulanamayacaktır. 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinde ifadesini bulan ve başkaca yazım bi­çimleri arasından tercih edilen “düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ibaresi bu ilkeler ve Kanunun genel gerekçesi çerçevesinde değerlendirilmiş, örgüt­lenme özgürlüğü bağlamında ele alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğü kollektif niteliği, ifade özgürlüğü ile yakın ilişkisi ve Avrupa insan Hakları Mahkemesince değerlendiriliş biçimi (29.06.2006 tarihli Öllinger – Avus­turya, 26.07.2007 tarihli Barankevich – Rusya kararları gibi) nazara alınmıştır. Buna göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.07.2014 tarih, 2013/386 Esas, 2014/353 sayılı kararına uygun olarak; sanıklar T. ve U.’ın 2911 sayılı Kanunun 33/1. maddesine uygun olduğu kabul edilen eylemlerinin mutad ve meşru bir “düşünce ve kanaat açıklama yöntemi” olduğu değerlendirildiğinden, sanıklar T. ve U.’a yüklenen düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlenen 2911 sayılı Kanuna aykırılık suçunun, sanık H.’ye yüklenen yayın yoluyla işlenen yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ve gizliliğin ihlali suçla­rının tarihleri ve işlenme yöntemleri ile temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre, hükümden önce 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazetede yayımla­narak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldı­ğı ve bu nedenle sanıklar hakkında açılan davalara ilişkin olarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının, sanıklar Z.,H. ve müdafileri ile, diğer sanıklar müdafiilerinin temyiz dilekçeleri ve duruşmalı inceleme sıra­sında sanık C. müdafiiinin ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, sanık O. yönünden CMUK’nın 326/son maddesi gereğince hükmedilen cezanın süresi bakımından kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 22.12.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” Şeklindedir.