Kamu barışına karşı suçlar; kamunun sıhhatini, dirlik ve düzenini bozmaya elverişli fiillerin işlenmesi halinde ortaya çıkar. Kanun koyucu böylelikle, anayasada tanımlanan güvenlik hakkını koruma altına almıştır. Kamu barışına karşı suçlar tck 213 ila 222 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Şapka ve Türk harflerine karşı suçlarda mülga edilmeden önce bu kapsamda düzenlenmiş idi. Bu suçlardan ilki :
HALK ARASINDA KORKU VE PANİK YARATMA AMACIYLA TEHDİT
Türk Ceza Kanunu’nun 213. Maddesinde düzenlenen tehdit suçu, bireylerin huzur ve güvenliğini tehdit eden eylemler kapsar ve belirli durumlarda daha ağır cezalar öngörür. Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehditte bulunma, bu suçun topluma yönelik özel bir biçimi olup, genel güvenliği tehlikeye atma potansiyeline sahiptir. Tehdit suçu, bir kişinin canına, malına veya hürriyetine yönelik haksız bir zararın meydana geleceği korkusunu uyandırma amacı taşır. Ancak halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, bireyden ziyade toplumun geneline yönelik bir tehlike arz eder. Bu durum, genellikle terörle ilişkili tehditlerle örneklendirilebilir; bomba ihbarı yapmak veya kitlesel bir saldırı tehdidinde bulunmak gibi eylemler, bu kapsamda değerlendirilir. Suçun oluşabilmesi için failin kasten hareket etmesi ve tehdidin geniş bir kitleyi hedef alması gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 213. maddesi uyarınca, bu suçu işleyen kişiler iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun terör amaçlı bir eylemle bağlantılı olması durumunda ise ceza daha da artırılabilir. Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit suçu, toplumun güvenliğini ve huzurunu tehlikeye atan ciddi bir eylem olarak değerlendirilir ve bu nedenle hukuki yaptırımlar oldukça ağırdır.
Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit
Madde 213- (1) Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun silahla işlenmesi halinde, verilecek ceza, kullanılan silahın niteliğine göre yarı oranına kadar artırılabilir.
Madde ile ülkenin belli bir bölgesinde yaşayan halkın hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından tehdit edilmesi, suç hâline getirilmiştir. Suçun oluşması için belirli kişi veya kişilerin değil fakat gayri muayyen kişilerden oluşan kitlelerin tehdide muhatap olması aranır. Tehdidin halkın hayatı, sağlığı, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından bir korku, endişe veya panik meydana getirmek amacıyla yapılmış olması gereklidir. Endişe, korku ve panik kelimeleri halkta meydana gelecek telaş hâlinin değişik derecelerde olabileceğini ifade amacıyla kullanılmıştır. Suçun oluşması bakımından bu hâllerin fiilen gerçekleşmiş olması aranmaz. Tehdidin objektif olarak böyle bir hâle sebebiyet verebilecek nitelikte olması yeterlidir.
İkinci fıkrada, fiilin silâhla işlenmesi hâli, silâhın niteliği de dikkate alınarak bir ağırlaştırıcı sebep olarak öngörülmüştür.
Halk Arasında Korku ve Panik Yaratmak Amacıyla Tehdit Suçu Emsal Yargıtay Kararları
Halk Arasında Korku ve Panik Yaratmak Amacıyla Tehdit Suçu – YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1872 Karar : 2018/337 Tarih : 9.01.2018
” 2-Sanıkların molotof atma şeklindeki eylemlerinin 5237 sayılı Kanun’da tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturacağı gözetilmeden, anılan Kanun’un 213. maddesinde düzenlenen halk arasında korku ve panik yaratacak şekilde tehdit suçundan cezalandırılmalarında,
İsabet görülmediğinden bahisle
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 04/10/2005 tarihli ve 1999/35 esas, 2002/158 sayılı ek kararının bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 10.07.2017 gün ve 94660652-105-34-6872-2017-Kyb sayılı yazısına müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunmuştur.
I-OLAY:
Hükümlüler … ve … haklarında İSTANBUL 1 NOLU DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİNİN 04.06.2002 TARİHLİ KARARI İLE 765 sayılı TCK’nın 168/2, 59/2, 31, 33, 3713 sayılı Kanunun 5; 765 sayılı TCK’nın 264/6-son, 59/2 maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay ağır hapis ve 5 yıl 6 ay 20 gün hapis ve 1.400.000 ağır para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin hüküm Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28.11.2002 tarihli ilamı ile onanmıştır.
Cezanın infazı aşamasında 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle Cumhuriyet Savcılığınca 29.06.2005 tarihinde yapılan uyarlama talebi üzerine İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi dosya üzerinde yaptığı inceleme ile 7655 sayılı TCK ve 5237 sayılı TCK uyarlaması ile hükümlülerin 5237 sayılı TCK’nın 314/2, 213, 62/1, 3713 sayılı Kanunun 5. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis ve 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiş ve bu karar da temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
II-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:
Kanun yararına uyuşmazlığın kapsamı hükümlüler hakkında uyarlama yargılamasının dosya üzerine inceleme ile yapılıp yapılamayacağı ve kesinleşen ilamda yer alan suçların 5237 sayılı TCK’ya göre suç vasıflarının doğru belirlenip belirlenmediğine ilişkindir.
III-HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
Hükümlüler hakkındaki ilk hüküm silahlı örgütün sair efradı olma ve hükümlü … yönünden yola molotof kokteyl atma; … yönünden ise, …‘in berber dükkanına molotof kokteyli atma suçuna ilişkin olup, 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe gitrmesi üzerine 765 sayılı TCK’nın 168/2, 59/2, 31, 33, 3713 sayılı Kanunun 5. maddeleri gereğince kurulan ve onama ile kesinleşen hüküm 5237 sayılı TCK’nın 314/2, 62/1, 52, 58/9. maddeleri uyarınca uyarlama yapılmasında bir isabetsizlik yok ise de; 5252 sayılı Yasanın 9. maddesi uyarınca yapılan lehe yasa değerlendirmesinin, gerek kesinleşen ilk kararda gerekse talep üzerine verilen temyize konu kararda takdire ilişkin hususlar da göz önüne alınmak suretiyle, uygulama yapılması karşısında anılan maddede öngörülen lehe olan hükümlerin derhal uygulanabilmesi koşullarının oluşmaması nedeniyle, duruşma açılarak yapılması gerektiği gözetilmeden, dosya üzerinden inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi, yine 765 sayılı TCK’nın 264/6-son, 59/2 maddeleri uyarınca kesinleşen hüküm yönünden hükümlü … yönünden 5237 sayılı TCK’nın 174/1-2 ve 170/1; … yönünden ise 174/1-2 ve 151/1, 152/2-a maddelerine göre duruşma açıldıktan sonra lehe kanun değerlendirmesi yapılarak gerek suç tarihinde yürürlükte bulunan ve gerekse suç tarihinden sonra yürürlüğe giren TCK’nın tüm hükümleri olaya uygulanarak bir bütün halinde lehe kanunun tespit edilmesi gerekirken hükümlüler hakkında patlayıcı madde atma suçundan kesinleşen hüküm yönünden uygulama yeri bulunmayan 5237 sayılı TCK’nın 213. maddesi uyarınca lehe kanun değerlendirmesi yapılması nedeniyle kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.
IV-SONUÇ VE KARAR:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.10.2005 tarihli ve 1999/35-2002/158 sayılı ek kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, diğer işlemlerin mahallinde yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/8-406 E. 2015/185 K. ve 02/06/2015 Tarihli Kararı
“Tehdit suçunun mağduru, iç huzuru ve sükunu, irade oluşturma ve iradi hareket hürriyeti ihlal edilen kişidir. Tehdit suçunun mağduru herkes olabilir. Ancak tehdit suçunun oluşabilmesi için mağdurun belirli bir kişi ya da kişiler olması gerekir. Muhatabı belli olmayan tehdit eylemleri diğer şartların da varlığı halinde TCK’nin 170maddesi kapsamında “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” ya da 213madde- si kapsamında “halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit ” olarak değerlendirilebilecektir.
Sanık Cihan’ın, olay gecesi kendisine ait 9 mm.lik Sig Sauer marka taşıma ruhsatlı tabanca ile kimliği tespit edilemeyen kişi ya da kişilerle birlikte daha önce husumetli oldukları mağdurların ev ve avlu duvarlarına korkutmak aracıyla ateş etmesinden ibaret olayda; eylemin belli kişilere yönelik olup belirli bir amaç ve hedef gözetildiği nazara alındığında tehdit suçunu oluşturduğu,. TCK’nin 170/1. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla, sanık Cihan A’nun eyleminin silahla tehdit suçunu oluşturduğuna ilişkin yerel mahkemenin direnme gerekçesi isabetli olup tehdit suçundan kurulan hükümlerin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.”
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2016/9792 E. ve 24.10.2016 Tarihli Kararı
“Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre, olay tarihinde Sedat K. isimli şahsın sanık Şeyhmus D.’in oğlu olan Yunus D.’in da içinde bulunduğu Dahile fertleri tarafından dövüldüğü iddiası üzerine K. aile fertlerinin D. ailesinin evlerinin bulunduğu sokağa doğru gittikleri sırada sanık Şeyhmus D.’in gönüllü köy korucusu olması nedeniyle kendisine verilen AK-47 (kalaşnikof) marka tüfek ile havaya doğru 19 el ateş etmesi eyleminin zincirleme şekilde işlenen silahla tehdit suçunu oluşturacağı gözetilerek sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde yetersiz (TCK’nin 213. maddesi unsurlarının oluşmadığı, silahlı tehdit yönünden ise tehdit kastının bulunmadığı biçimindeki) gerekçe ile beraatına karar verilmesi yasaya aykırıdır.”
SUÇ İŞLEMEYE TAHRİK
Türk Ceza Kanunu’nun 214. maddesinde düzenlenen suç işlemeye tahrik suçu, kişileri yasa dışı eylemlere teşvik eden davranışları kapsar ve bu tür eylemlerin topluma zarar verme potansiyeli taşıdığı durumlarda cezalandırılır. Suç işlemeye tahrik, genellikle kişilerin bir suçu işlemeye doğrudan veya dolaylı olarak teşvik edilmesi, suç işlemeye yönelik bir kışkırtma veya yönlendirme anlamına gelir. Bu suçun meydana gelmesi için, failin bilerek ve isteyerek kişileri suç işlemeye tahrik etmesi gerekir. Suç işlemeye tahrikin, genel olarak halkı veya belirli bir kesimi hedef alması, suçun ciddiyetini artırır. TCK 214. maddesine göre, halkı suç işlemeye alenen tahrik eden kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Eğer tahrik edilen suçlar, toplumsal düzeni ciddi şekilde bozacak nitelikte ise, ceza daha da ağırlaştırılabilir. Bu düzenleme, toplumsal barışı ve kamu güvenliğini koruma amacı güder ve kişileri yasa dışı eylemlerden caydırmayı hedefler. Suç işlemeye tahrik, toplumun genel huzurunu bozabilecek bir suç olarak değerlendirildiği için, kanun koyucu bu tür eylemleri ağır şekilde cezalandırmaktadır.
Suç işlemeye tahrik
Madde 214- (1) Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silahlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Tahrik konusu suçların işlenmesi halinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.
Maddenin birinci fıkrasında, suç işlemeye alenen tahrik fiili, iştirak ilişkisinden bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Burada bir tehlike suçu söz konusu olduğundan, suç işlemeye tahrik suçunun tamamlanabilmesi için tahrik konusu suçların işlenmesi gerekmemektedir. Suç işlemek için tahrik, aslında tahrik konusu suça bir hazırlık hareketi niteliğindedir. Ancak aleni olarak gerçekleştirilen bu tür fiillerin, kamu barışı açısından ifade ettiği tehlike nedeniyle, zararlı neticenin doğmasını beklemeden ve iştirak kurallarından bağımsız olarak ceza yaptırımı altına alınması gerekmiştir.
Burada önemli olan, belirli olmayan kimselerin suç işlemeye tahrik edilmesidir. Eğer muayyen kişiler, belli bir suçu işlemek için teşvik veya azmettirilmiş ise, meselenin iştirak kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, halk kesimlerinin silâhlı şekilde birbirlerine karşı öldürmeye tahrik edilmesi iştirak hükümlerinden bağımsız olarak cezalandırılmaktadır. Suç, halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik edilmesiyle oluşur. Suçun tamamlanabilmesi için öldürmenin ya da fiili saldırının başlaması gerekmez.
Belirli kişilerin öldürülmesinin istenmesi, tahrikin bu doğrultuda yapılmış olması hâlinde; fıkra hükmü uygulanmaz. Bu hâlde de konunun iştirak kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
Üçüncü fıkra hükmüne göre, tahrik konusu suçların işlenmesi hâlinde, tahrikçi bu suçların her birinden dolayı azmettiren sıfatıyla sorumlu olacaktır.
SUÇ İŞLEMEYE TAHRİK SUÇU EMSAL YARGITAY KARARLARI
Suç İşlemeye Tahrik Suçu – YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/13846 Karar: 2010/12518 Tarih: 13.12.2010
“Hükmedilen cezaların süreleri itibariyle koşulları bulunmadığından sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteğinin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
1- 20.10.2008 tarihinde işlenen 3713 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz incelemesinde;
Sanığın topluluğa hitaben açıklattırdığı kabul edilen basın açıklamasının içeriğinde propaganda teşkil eden sözlerin bulunmadığı, sadece “Rezdan Öcalan” sözlerinin yer aldığı, bu itibarla yüklenilen eylemin TCK’nın 215. maddesinde düzenlenen suçu ve suçluyu övme suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- 02.04.2009 tarihinde işlenen 3713 sayılı Kanuna aykırılık, silahlı örgüt üyesi olma, mala zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan hükümlere ilişkin temyize gelince,
Ağrı ili DTP Belediye Başkan adayı olan sanığın 29.03.2009 günü yapılan yerel seçimlerde seçimi kaybetmesi üzerine toplanan halka hitaben “ölmesi gereken yerde ölmesini bilmeyen namerttir, Vali istifa etsin, bundan sonra olacak olaylardan Vali sorumludur, Ağrı’da kan gövdeyi götürecek” şeklindeki konuşmaları üzerine gerçekleşen olaylar nedeniyle, a ) Sanıkça söylenen sözlerin genel nitelikte olup somut bir eylem çağrısını içermediği, toplulukça işlenen mala zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarında grubu azmettirdiğinin anlaşılamadığı, bu nedenle sarf edilen sözlerin kapsamına göre TCK’nın 214/1. maddesinde düzenlenen suç işlemeye tahrik suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek ayrıca 3713 sayılı Kanuna aykırılık, mala zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından da mahkumiyetine karar verilmesi,
b- Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre sanığın silahlı örgüt üyesi olma suçundan cezalandırılmasına yeterli kesin, inandırıcı her türlü kuşkudan uzak delil elde edilemediği düşünülmeden, anılan suçtan beraatı yerine, değerlendirmede yanılgıya düşünülerek mahkumiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozmanın içeriğine göre sanık hakkındaki tutuklama kararının kaldırılmasına, başka suçtan hükümlü ya da tutuklu bulunmadığı taktirde, derhal salıverilmesinin sağlanması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, 13.12.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2007 Karar : 2017/5629 Tarih : 18.12.2017
“Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde aşağıdaki husus dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Hükmün birinci fıkrasında temel ceza belirlenirken uygulama maddesinin “TCK’nın 314/2. maddesi” yerine “TCK’nın 214/2. maddesi”; ikinci fıkrasında temel cezada indirim yapılırken uygulama maddesinin “TCK’nın 220/7. maddesi” yerine “TCK’nın 210/7. maddesi” şeklinde hatalı olarak yazılması,
Kanuna aykırı olup, bu itibarla hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususun aynı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümdeki “214/2” ve “210/7” ibareleri çıkarılarak yerlerine sırasıyla “314/2” ve “220/7” ibarelerinin yazılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 18.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/1874 Karar : 2014/16370 Tarih : 14.10.2014
“6545 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle, 04/02/1983 tarih ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesinde yapılan değişikliğin, 28/06/2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alınarak ve söz konusu Kanun değişikliğine göre, “Ceza dairelerinde, daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde; mahkeme kararındaki nitelendirme, mahkumiyet dışındaki kararlarda ise iddianamede veya iddianame yerine geçen belgedeki nitelendirme esas alınır, çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevlidir” hükmüne yer verildiği,
Çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı saptanırken, hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır kabul edilmeli, üst sınırların eşit olması halinde bu kez alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu sonucuna varılmalıdır. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde dikkate alınmalıdır.
29.12.2011 tarihli kararda, sanık …’ın, 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c, 265, 152/1-g ve 125. maddeleri gereğince silahla tehdit, görevi yaptırmamak için direnme, nitelikli mala zarar verme ve hakaret suçlarından; sanık …’ın, 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c, 265, 152/1-g, 214/1 ve 125. maddeleri gereğince silahla tehdit, görevi yaptırmamak için direnme, nitelikli mala zarar verme, suç işlemeye teşvik ve hakaret suçlarından; sanık …’ın, 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c, 265 ve 152/1-g. maddeleri gereğince silahla tehdit, görevi yaptırmamak için direnme ve nitelikli mala zarar verme suçlarından; sanık …’ın, 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c ve 265. maddeleri gereğince silahla tehdit ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından; sanık …’nin, 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c, 265, 152/1-g, 214/1 ve 125. maddeleri gereğince silahla tehdit, görevi yaptırmamak için direnme, nitelikli mala zarar verme, suç işlemeye teşvik ve hakaret suçlarından; sanık …’ın, 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c, 265, 152/1-g, 170 ve 125. maddeleri gereğince silahla tehdit, görevi yaptırmamak için direnme, nitelikli mala zarar verme, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma ve hakaret suçlarından; sanık …’nin, 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c, 265, 152/1-g, 214/1 ve 125. maddeleri gereğince silahla tehdit, görevi yaptırmamak için direnme, nitelikli mala zarar verme, suç işlemeye teşvik ve hakaret suçlarından; sanık … ve sanık …’in, 5237 sayılı TCK’nın 214/1. maddesi gereğince suç işlemeye teşvik suçundan; suça sürüklenen çocuk …’ın ise, 5237 sayılı TCK’nın 152/1-g maddesi gereğince nitelikli mala zarar verme suçundan mahkumiyetine karar verilmiş olmakla;
İncelenen dosya içeriğine göre; temyiz incelemesine konu suçlardan suç işlemeye teşvik suçunun cezası, 5237 sayılı TCK’nın 214/1 maddesinde altı aydan 5 yıla yıla kadar hapis; hakaret suçunun cezası 5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinde üç aydan 2 yıla yıla kadar hapis; silahla tehdit suçunun cezası 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c maddesinde 2 yıldan 5 yıla kadar hapis; görevi yaptırmamak için direnme suçunun cezası 5237 sayılı TCK’nın 265/1-3 maddelerinde iki yıldan 4 yıla yıla kadar hapis; genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun cezası 5237 sayılı TCK’nın 170/1. maddesinde altı aydan 3 yıla kadar hapis ve nitelikli mala zarar verme suçunun cezası aynı Kanun’un 152/1-g maddesi uyarınca bir yıldan dört yıla kadar hapis cezasından ibaret olduğu gözetildiğinde;
Mahkumiyet kararındaki nitelendirme ve Yargıtay Kanunu’nun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesi Yüksek (4.) Ceza Dairesi’nin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, 14.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
SUÇU VE SUÇLUYU ÖVME
Türk Ceza Kanunu’nun 215. maddesinde düzenlenen suçu ve suçluyu övme suçu, işlenmiş bir suçu veya suç işlemiş bir kişiyi alenen övmeyi kapsar ve toplumun değerlerine zarar verme potansiyeline sahip olduğu için cezalandırılır. Suçu ve suçluyu övme suçu, toplumda suçun meşrulaştırılmasına veya suç işleyen kişilerin kahramanlaştırılmasına yol açabilecek eylemleri hedef alır. Bu suçun oluşabilmesi için, failin suçu veya suçluyu övme fiilini alenen gerçekleştirmesi gerekmektedir. Övgünün, kamu düzenini bozacak veya toplumsal barışı tehdit edecek nitelikte olması, suçun ciddiyetini artırır. TCK 215. maddesine göre, işlenmiş olan bir suçu veya suçluyu alenen öven kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu düzenleme, suçun toplumda yaygınlaşmasını ve suç işleyen kişilerin örnek alınmasını engellemeye yöneliktir. Suçu ve suçluyu övme fiili, toplumun adalet ve güven duygusuna zarar verebilecek bir eylem olarak değerlendirildiği için, kanun koyucu bu tür eylemlere karşı caydırıcı tedbirler almayı hedeflemiştir.
Suçu ve suçluyu övme
Madde 215- (1) İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, bu nedenle kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması hâlinde, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde metninde suçu veya suçluyu övme suçu tanımı yapılmıştır. Buna göre suçun oluşması için, failin işlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu bir suçtan dolayı bir kişiyi alenen övmesi gerekmektedir. İşlenmiş olan bir suçun failini veya kanuna uymayan kişiliğini, sırf suç işlemesi sebebiyle övme hâli de cezalandırılmaktadır. Suç işlemiş olan kişinin övülmesi hâlinde, aslında bu kişi aracılığıyla işlenmiş olan suç övülmektedir.
Suçu ve Suçluyu Övme Suçu Emsal Yargıtay Kararları
Suçu ve Suçluyu Övme Suçu – YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/1688 Karar: 2017/4856 Tarih: 11.09.2017
“Olay tutanağı, görüntü izleme ve inceleme tutanağı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilişini protesto etmek amacıyla düzenlenen yürüyüş ve basın açıklaması sırasında sanığın, üzerinde PKK terör örgütünün sözde bayrağının figürünün yer aldığı pankartı taşıdığı ve “biji serok apo” şeklinde slogan attığı somut olayda; atılan sloganın ve taşınan pankartın, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/9-69-99 Sayılı ve Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 05.06.2002 tarih 5079-6668 Sayılı kararlarında da işaret olunduğu üzere TCK’nın 215. maddesinde düzenlenen “kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde suçu ve suçluyu övme “suçunun oluşacağı, bu husustaki takdir ve değerlendirmenin mahkemeye ait olduğu da gözetilerek, sanık hakkında 2911 Sayılı Kanun’un 24/3 maddesi gereğince kolluk marifetiyle işlem yapılması gerektiğinde şüphe bulunmadığının tespiti ile yapılan incelemede:
Ayrıntıları Dairemizin 09.02.2016 tarih, 2015/7466 E. 2016/1025 K. sayılı kararında açıklandığı üzere, olay tarihi ve yeri, sanığın muhatap kitle üzerindeki etkisi, toplantının olaysız dağılmış olması da gözetildiğinde, atılan sloganın ve taşınan pankartın terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini öven, meşru gösteren ya da bu yöntemlere başvurulmasını teşvik eden bir muhteva da içermediğinin anlaşılması karşısında; terör örgütü propagandası suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilerek;
Sanık hakkında TCK’nın 215. maddesinde tanımlanan suçu ve suçluyu övme suçunun unsurları ve cezalandırılma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılarak sanığın hukuki durumunun takdiri yerine, yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, O yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 11.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/13825 Karar: 2012/23385 Tarih: 04.07.2012
“İşlenmiş bir suçun” veya “işlemiş olduğu bir suçtan dolayı bir kişinin” alenen övülmesi 215. maddesinde suç olarak düzenlenmiştir. Kişinin, işlediği suç nedeniyle övülmesi, bu kişinin işlediği suçun da övüldüğünü göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyet Anayasasının yeralan “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarda kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü uyarınca 19.03.1954 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Yasa ile onaylanmış bulunan “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi” ( AİHS ), iç hukukumuzun uyulması zorunlu bir parçası haline gelmiştir.
Sözleşmenin din ve inanç hürriyeti, ifade hürriyeti, örgütlenme hürriyeti düzenlenmiştir. Bu üç madde; sözleşmenin genel amacı olan çoğulcu demokratik rejim için toplumda hoşgörünün sağlanarak çoğulcu demokrasinin yerleştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik hükümlerdir.
İfade hürriyeti, bilgi verme ve bilgi edinme hürriyeti sözleşmenin düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında, “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kamu makamlarının müdahaleleri olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü, haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar”, ikinci fıkrasında ise, “Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” denilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında, kamuyu ilgilendiren sorunların kamuya açık olarak tam bir serbestlik içerisinde tartışılabilmesi, şiddeti teşvik eden eylemler hariç bu tartışmanın boyutlarının Devlet organları tarafından maksimuma çıkarılması gerektiği vurgulanmaktadır. Süreklilik gösteren bu kararlarda, kamuoyunun bir bölümünün ve hatta çoğunluğun hoşuna gitmeyen, ürkütücü, şok edici fikirlerin de sözleşmenin tarafından korunduğu belirtilmektedir. ( Handyside / Birleşik Krallık, Castells / İspanya vb. Kararlar )
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında, ifade hürriyetinin iki istisnası olduğuna işaret edilmektedir. Birinci istisna şiddeti teşvik edici ve övücü söylemler, ikinci istisna ise azınlıklara karşı nefret söylemidir. Bunun için önce yazı veya sözün içeriğine bakılmalıdır.
Yazı veya Sözler;
a ) Şiddet, bir araç olarak öngörüyorsa,
b ) Kişileri hedef gösterip kanlı bir intikam istiyorsa,
c ) Benimsenen düşünceler için şiddete başvurmanın meşru olduğu ileri sürülüyorsa,
d ) İnsanda saldırgan duygular uyandıracak biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun bir ortamı kışkırtıyorsa,
İfade hürriyetinden yararlanmayabilir. ( Sürek / Türkiye, no.1 Büyük Daire, no Güzel ve Özer / Türkiye, 6 Temmuz 2010 kararı )
Yazı veya sözün kim tarafından, nerede, nasıl bir ortamda, hangi koşullar altında yazıldığı veya söylendiği değerlendirilmelidir. Mahkeme “yakın ve mevcut tehlike” ölçütüne yaklaşarak sözleri söyleyen kişinin ne kadar etkili olduğu, söylenilen yer ve zaman bakımından söylenenlerin şiddet yaratmaya müsait olup olmadığına bakılması gerektiğini kabul etmektedir. ( Zana / Türkiye, 25 Kasım 1997 kararı )
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan “haber” ve “düşünceler” için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamaz. Sözleşme’nin belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır. ( 23.09.1994 tarihli Jersild – Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski – Polanya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen – Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna – İtalya kararı ).
Bu kapsamda şiddete, silahlı direnmeye veya isyana teşvik niteliği taşıyan yaklaşımlar ile azınlıklara yönelik nefret söylemi içeren açıklamalar sözleşmenin koruduğu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. ( 02.10.2003 tarihli Kızılyaprak – Türkiye kararı; 27.05.2004 tarihli Yurttaş – Türkiye kararı ; 09.03.2004 tarihli Abdullah Aydın – Türkiye kararı )
Yazının içeriğine, şiddeti teşvik edip etmediğine, yazının hangi bağlamda yayınlandığına, yani şiddeti yaratmaya elverişli olup olmadığına bakılmalıdır. ( Gözel ve Özel / Türkiye, 6 Temmuz 2010 kararı )
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının AİHS’nin birlikte değerlendirildiğinde Devlet yahut halkın bir bölümü için rahatsız edici, hoşa gitmeyen, kural dışı, endişe verici, fakat şiddet ve şiddet kırkırtıcılığı içermeyen nitelikteki, sözler de ifade hürriyeti kapsamındadır.
Somut olayda, sanık tarafından okunan bildiride Ülkede meydana gelen terör olaylarının sonlanması için doğru görülen öneriler açıklanmış ve bazı yargılamalara ilişkin çözümler açıklanmıştır. Şiddeti, silahlı direnmeyi veya ayaklanmayı teşvik eden ifadelerin kullanılmadığı, işlenen bir suçu yahut işlediği suç nedeniyle kişiyi övücü nitelikte bulunmayan, düşüncelerini açıklayan sanığın eyleminde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının uyarınca uygulanması gereken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları da gözetildiğinde yüklenen suçun yasal unsurları oluşmadığından mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 04.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindedir
KANUNLARA UYMAMAYA TAHRİK
Türk Ceza Kanunu’nun 217. maddesinde düzenlenen kanunlara uymamaya tahrik suçu, bireyleri veya toplumu, yasal düzenlemelere ve kurallara uymamaya teşvik eden eylemleri kapsar. Bu suç, toplumsal düzenin korunması amacıyla yasaların ihlal edilmesine yol açabilecek kışkırtıcı söylem ve eylemleri hedef alır. Suçun meydana gelmesi için, failin alenen kanunlara uymamaya teşvik edici bir fiilde bulunması gerekmektedir. Bu teşvik, doğrudan ya da dolaylı olarak kişileri kanunlara karşı gelmeye yönlendirebilir. TCK 217. maddesine göre, halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, bu eylem kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlike oluşturduğu takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Bu düzenleme, kamu düzeninin korunması ve toplumsal istikrarın sağlanması amacı taşır. Kanunlara uymamaya tahrik suçu, hukukun üstünlüğünü ve yasal düzenin devamlılığını tehdit eden bir fiil olarak değerlendirildiği için, bu tür eylemler karşısında kanun koyucu etkili cezai yaptırımlar öngörmüştür.
Kanunlara uymamaya tahrik
Madde 217- (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Kanunlara uymamaya tahrik suçunun oluşumu için; failin halkı kanunlara uymamaya tahrik etmesi gerekir. Halk kavramı, belirsiz sayıda kişiyi ifade etmektedir.
Tahrik fiilinin “kamu barışını bozmaya elverişli” olması aranarak, bu suçun somut tehlike suçu olduğu vurgulanmıştır.
Fail, halkı kanuna uymamaya tahrik etmelidir. Kanunun tümü veya bir kısmına karşı gelmeye, koyduğu kurallara uymamaya, kanunun koyduğu ilkelere veya zorunluluklara aykırı tahrik söz konusu olacaktır. Tahrik, kışkırtma, harekete geçirme, sevketme, akılda olan veya olmayan bir hususun fiiliyata dökülmesi için uyarma anlamlarına gelmektedir. Tahrik edilen eylemlerin gerçekleşmiş olup olmamasının önemi yoktur. Bir kimsenin diğer kişileri etkilemesi ve bu saik ile hareket etmesi yeterlidir
Halkı Kanunlara Uymamaya Tahrik Suçu Yargıtay Kararları
Halkın Bir Kısmını Kanunlara Uymamaya Tahrik Suçu – Yargıtay 16. Ceza Dairesi – Karar: 2017/361
“Sanığın, fiili ile meydana gelen netice açısından illiyet bağının kurulamaması, suça iştirak koşullarının gerçekleşmemesi ve örgüt yöneticisi olmayan sanığın, örğüt mensuplarınca işlenen fiilerden fail sıfatı ile sorumlu tutulmasına yasal imkan olmaması karşısında; Sanığın gerçekleştirdiği basın açıklamasının içeriğinde, somut bir suçun işlenmesine yönelik teşvik ifadesi geçmemekte ise de, halkın bir kısmını yasalar çerçevesinde atanan kamu görevlilerini tanımama ve itatsizliğe çağrıda bulunmasının 217. madde de tanımlanan suçu oluşturacaktır”
Edebi Eser Yoluyla Halkı Kanunlara Uymamaya Tahrik – Yargıtay 8. Ceza Dairesi – Karar: 2006/3280
“Sanık tarafından yazılan Çanta adlı öyküde, sıkıyönetim döneminde köyüne gelen üniversite mezunu bir genç ile köylüler ve jandarma komutanı yüzbaşı arasında, Dört Yanım Düşman adlı öyküde de, askerden terhis olup köyüne dönen genç ile jandarma komutanı teğmen ve gencin dayısı arasında geçen olayların kahramanların ağızlarından anlatılmasında, karaktere atfen yapıldığı anlatılan eylemler öykü içerisindeki kahramanlara hasredilmiş olup, Devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerine genel olarak yöneltilmiş bir betimleme olmadığı gibi; Çanta, Dört Yanım Düşman, Bir Sevda Türküsü ve Son Mektup adlı öyküler bir tüm halinde değerlendirildiğinde tahkir, tezyif ve sövme kastı ile cürmü alenen övme veya iyi gördüğünü söyleme ve halkı kanunlara uymamaya tahrik içerikli olmaksızın yalnızca yapılanların öykü bütünlüğü içerisinde anlatımından ibaret olması karşısında tebliğnamede bozma isteyen düşünceye katılınmamıştır.”
Görevi Yaptırmamak İçin Direnme ve Kanunlara Uymamaya Tahrik – Yargıtay 18. Ceza Dairesi – Karar: 2019/6637
“Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve kanunlara uymamaya tahrik suçlarından kurulan hükümlerin temyizinde, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;
Sanığın, kaçak elektrik kullanımı tespiti için gelen görevlilere eşlik eden jandarmaları tehdit etmesi ve ardından toplanan kalabalığa “bunları taşlayın, yoksa bizi alacaklar” demesi üzerine sanığın azmettirmesi nedeniyle kalabalığın görevli jandarmayı taşlayarak yaralaması şeklinde gerçekleşen eylemlerinin, bütün halinde TCK’nın 265/1, 3, 4. madde ve fıkralarında tanımlanan suça uyduğu gözetilmeksizin, ayrıca kanunlara uymamaya tahrik suçundan da hüküm kurulması, bozma nedenidir”
HALKI YANILTICI BİLGİYİ ALENEN YAYMA
Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesinde düzenlenen halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu, kamu barışını bozmak amacıyla, gerçeğe aykırı bir bilgiyi alenen yaymayı kapsar. Bu suç, özellikle toplumda yanlış bilgilendirmeye ve paniğe yol açabilecek durumları hedef alır. Halkı yanıltıcı bilgi yayma suçu, gerçeğe aykırı bilgilerin bilinçli olarak topluma sunulması ve bu bilgilerin kamu düzenini bozacak nitelikte olması durumunda gerçekleşir. Failin bu fiili alenen işlemesi ve bilgilerin kasıtlı olarak kamu barışını bozmak amacıyla yayılması, suçun temel unsurlarını oluşturur. TCK 217/A maddesine göre, bu suçu işleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Eğer suç, basın ve yayın yoluyla veya sosyal medya gibi geniş kitlelere ulaşabilecek araçlarla işlenirse, ceza artırılabilir. Bu düzenleme, toplumda güvenin korunması ve yanlış bilgilendirme yoluyla kamu düzeninin bozulmasının engellenmesi amacı taşır. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma fiili, toplumsal barışı ve güveni tehdit eden bir eylem olarak değerlendirilir ve bu nedenle kanun koyucu tarafından ciddi yaptırımlarla cezalandırılır.
Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma
Madde 217/A- (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranın
Düşünce ve kanaat (ifade) özgürlüğü, kamusal tartışma ve kanaat oluşumunu mümkün kılarak demokratik toplumun oluşmasına katkı sağlayan temel hakların başında yer almaktadır. İfade özgürlüğünün temeli ve zemini, doktrinde “fikirler pazarı” olarak nitelendirilmektedir. Demokratik toplumun vazgeçilmezleri olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik; bireyin kendisini geliştirmesine, dolayısıyla toplumun ilerlemesine yol açan en temel gerekliliklerdir. Bu gereklilikler ise ifade özgürlüğünün alt yapısını oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, haber ya da bilgiye ulaşma hakkı, kanaat sahibi olma hakkı ve kanaati açıklama hakkı olmak üzere üç unsurdan oluşmakta ve bu alanları korumaktadır. Haber ya da bilgiye ulaşma hakkı; bireylerin iletişim araçlarını özgürce kullanabilmelerine, haber ve bilgi kaynaklarına kolayca erişebilmelerine ve fikirler pazarında yer alan farklı görüşler arasından diledikleri seçimi yapabilmelerine, böylece kendilerine ait (özgün) düşünce ve kanaatlerini oluşturabilmelerine imkân sağlamaktadır.
Özünde, negatif statü haklarından olan ifade özgürlüğü, devletler için negatif yükümlülük getirmektedir. Bunun yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ve Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemelerinin etkisiyle temel hak ve özgürlüklerin günümüzde ulaştığı seviye, ifade özgürlüğü bakımından devletlerin pozitif yükümlülüklerini de ortaya koymaktadır. Gelişmekte olan bu pozitif yükümlülüğün, özgürlüklerin önünü açmak ve geliştirmek yönünde olacağında şüphe bulunmamaktadır.
Teknolojik gelişmelerin ve internetin yaygınlaşmasına bağlı olarak ciddi rağbet gören dijital platformlar, daha çok “içerik” olarak nitelendirilebilecek bilgi veya haberlerin yayılma hızını öngörülemez biçimde artırmış ve bu içeriklerin zihin süzgecinden geçme, analiz etme ve değerlendirme süresini oldukça kısaltmıştır. Bu noktada, internetin sağladığı anonim ortam yalan, yanlış veya manipülatif içeriklerin artmasına neden olmuştur. Bilhassa, özel saiklerle oluşturulup organize bir biçimde yayılan içerikler veya bot hesaplar aracılığıyla yapılan paylaşımlar, internet ortamındaki dezenformasyonu hızlı bir biçimde artırmaktadır. Bu şekilde maksatlı bir biçimde oluşturulan uydurma içerikler, fikirler pazarındaki ürün güvenliğini olumsuz etkilemekte, bireylerin kanaat oluşumunu manipüle etmekte ve özgür düşünceyi ipotek altına alarak demokratik ortamın masumiyetini zedelemektedir. Sonuçta, kişilerin habere veya bilgiye erişimini kolaylaştırmaya yönelik mekanizmalar ve imkânlar geliştirilirken, haber veya bilginin güvenliği sağlanarak, özgür ve özgün fikirlerin demokratik ortamda çatışmasına ya da yarışmasına yönelik tedbirlerin alınması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Maddeyle, sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli olacak şekilde alenen yaymak suç olarak düzenlenmektedir. Fiilin, “kamu barışını bozmaya” elverişli olması aranarak, bu suçun somut tehlike suçu olduğu vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra “dezenformasyon” olarak nitelendirilen bu fiillerin, kişilerin bireysel kanaatlerini açıklama veya haber verme haklarıyla karıştırılmaması için fiilin, halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle gerçekleştirilmesi ilave bir unsur olarak aranmaktadır. Belirtmek gerekir ki, dezenformasyona konu içerik, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili doğrudan asılsız bir bilgi olabileceği gibi tahrif edilmiş bir bilgi de olabilecektir. Kamu barışına yönelik suçlar kapsamında ihdas edilen bu suçun, Bölümde yer alan diğer suçlardan daha farklı bir alanı düzenlediğinde şüphe bulunmamaktadır. Ayrıca suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hali, cezada artırım sebebi olarak öngörülmektedir.
Tüm bu suçlar bakımından Türk Ceza Kanunu’nun 218. maddesinde düzenlenen ortak hüküm, TCK’nın 213, 214, 215, 216 ve 217. maddelerinde tanımlanan suçların, basın ve yayın yoluyla ya da herhangi bir kitle iletişim aracıyla işlenmesi durumunda uygulanacak cezai yaptırımları belirler. Bu hüküm, bu tür suçların geniş kitlelere ulaşabilecek araçlarla işlenmesi halinde, toplumsal etkisinin ve kamu düzenine verdiği zararın daha büyük olacağı göz önünde bulundurularak cezaların artırılmasını öngörür.
Ortak hüküm
Madde 218- (1) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/25 md.) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
TCK 218. maddesine göre, bu maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi durumunda, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu düzenlemenin amacı, basın, sosyal medya veya diğer kitle iletişim araçları gibi geniş kitlelere ulaşabilen mecraların sorumsuz bir şekilde kullanılmasının önüne geçmek ve bu tür platformların kamu düzenini bozucu eylemler için kullanılmasını caydırmaktır.
Ortak hüküm, suçların işlenme yöntemi ve etkisinin dikkate alınarak cezaların artırılması suretiyle, toplumsal düzenin ve kamu barışının korunmasına katkı sağlamayı amaçlar. Bu kapsamda, suçu işleyenlerin bu tür mecraları kullanarak eylemlerinin etkisini artırmaya çalışmaları durumunda daha ağır cezalarla karşı karşıya kalacakları öngörülmektedir.
Son olarak Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama ve Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarına bir sonraki yazılarımızda ayrı olarak değineceğiz.