Resmi belgede sahtecilik suçu; TCK m.204/1’de, “bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Resmi belgede sahtecilik
Madde 204- “(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.”
Resmi belgede sahtecilik suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Maddede yer verilen ilk seçimlik hareket resmi belgeyi sahte olarak düzenlemek, ikinci seçimlik hareket gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek, üçüncü ve son seçimlik hareket ise sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Bu seçimlik hareketlerden de anlaşılacağı üzere, resmi belgede sahtecilik suçunun gerçekleşmesi için sahte olarak düzenlenen resmi belgenin kullanılması gerekmez, sahte olarak düzenlenen resmi belgenin hukuki değer taşıması ve iğfal kabiliyetini haiz olması yeterlidir.
TCK m.204’de yaptırıma bağlanan suçun konusu resmi belge olduğundan, kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen bir belge sözkonusu olmalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bir resmi belgede bulunması gereken unsurları açıklarken, “Bir belgenin resmi belge niteliğini elde edilebilmesi için, yalnızca bir memur tarafından düzenlenmiş olması yeterli değildir. Memurun düzenlediği her belge resmi belge sayılmaz. Bir belgenin resmi belge sayılması için, memurun gördüğü görevle düzenlenen belge arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Ayrıca resmi belgeye vücut veren yasal dayanağa uygun olması ve zorunlu biçimsel koşulları taşıması gerekir.” ifadelerine yer vermiştir.
Düzenlenen resmi belge zorunlu şekil şartlarını taşımamakta ise, resmi evrakta sahtecilikten söz edilmeyecektir. Resmi belge niteliğinde olmayan, gerekli şekil şartlarını taşımayan belgelerin tamamı ise özel belge olarak kabul edilmelidir.
Bununla beraber; gerekli unsurları taşıyan ve sahte olarak düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması da gerekir. Doktrinde, aldatma kabiliyetinin tüm seçimlik hareketler için geçerli olduğu savunulmaktadır. İğfal yeteneği sahtecilik kavramının içinde yer aldığından, aldatma yeteneği olmayan, ilk bakışta sahte olduğu anlaşılan bir belgenin sahtecilik suçlarına konu olabilmesi mümkün değildir.
Belge üzerinde işlenen sahteciliğin hukuken bir önem taşıması gerektiğinden, fotokopi belgeler üzerinde sahtecilik suçu işlenememektedir. Yargıtay; onaysız fotokopiyi belge saymamakta, ancak belgenin onaylı fotokopisi olması halinde, belge olarak bir değerlendirmede bulunmaktadır. Bunun yanı sıra; faks ve e-posta çıktısı üzerinde de sahtecilik suçu işlenemez.
TCK m.204/3’e göre; “Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır”.
Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, niteliği itibariyle kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belgeler, resmi belgede sahtecilik suçunun ağırlaştırıcı nitelikli halini oluşturmaktadır. Hükmün gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu nitelikli halin düzenlenme sebebi, daha üstün ispat gücüne sahip belgelerin, nitelikleri itibariyle daha fazla korumaya ihtiyaç duymalarıdır.
Belirtmeliyiz ki; TCK m.204/3’de yer alan bu ifade, aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan belgeler ile karıştırılmamalıdır. Aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerin ayrıca sahteliğinin kanıtlanmasına gerek yoktur, bu belgelerin başka senetler vasıtasıyla aksinin ispatlanması mümkün olup, yine bu ana kadar, yani aksi kanıtlanana kadar delil olarak kabul edilirler. Yazımıza konu sahteliği sabit olana kadar geçerli belgelerin ise, resmi makamlar nezdindeki güvenilirliği tam olduğundan, sahteliği ortaya koyulamadıkça kesin delil niteliğinde kabul edileceklerdir.
Yine delil niteliği bakımından, sahteliği sabit olana kadar geçerli belgelerin ispat niteliğini kaybetmesi, sahtecilik iddiasının kesinleşmesine bağlıdır, oysa aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan belgeler bakımından, ilgili belgenin aksini kanıtlayan başka bir senedin/belgenin olması yeterli kabul edilebilmektedir.
TCK m.204/3 kapsamına giren bir belgenin varlığından söz edebilmek için, suça konu resmi belgenin sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olacağını öngören kanuni bir düzenlemenin olması gerekir. Bu durumda, kanunda bu şekilde bir düzenlemenin bulunmadığı, yani açıkça sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olduğu belirtilmeyen tüm belgelerin aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerden kabul edilmesi gerektiği ifade edilebilir.
TCK m.204/3 kapsamına giren belgeler bakımından şu örnekler verilebilir;
6100 sayılı HMK m.204/1’de öngörülen mahkeme ilamları ve düzenleme şeklindeki noterlik senetleri,
2004 sayılı İİK m.38’de yer alan ilam niteliğindeki belgeler,
5271 sayılı CMK m.222’de öngörülen duruşma tutanakları,
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.20’ye ilişkin düzenlenen tutanaklar,
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun m.178’e göre seçim kurullarınca düzenlenen tutanaklar,
6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 62 ve 63. maddelerine göre Sayıştay ilamları,
1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 82. maddesi uyarınca noterler tarafından re’sen düzenleme şeklindeki belgeler.
Bu düzenlemeler doğrultusunda; noterde düzenlenen imza sirküsünün, noterden alınan imza beyannamesinin, noterde düzenlenen ibranamenin, noterlikçe düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin, noterlikçe düzenlenen şirket hisse devir senedinin, noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin, noterde düzenlenen vekaletnamenin, noterde düzenlenen temlikname, noter araç satış sözleşmesinin, mahkeme ilamlarının ve keşif tutanaklarının özellikle sahteciliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olduğu belirtilmelidir.
Örneğin; Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 08.02.2024 tarihli, 2021/14408 E. ve 2024/1304 K. sayılı kararında, “Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümde, şirket kuruluşunda ve bankada çek hesabı açılısında kullanılan imza sirkülerinin kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğinde olması karşısında; sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini” bozma gerekçesi yapılmıştır.
Sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerden sayılan mahkeme ilamları bakımından belirtmeliyiz ki, bu belgelerin TCK m.204/3 kapsamında değerlendirilebilmesi için hükmün kesinleşmesi gerekmektedir. Bununla birlikte; Yargıtay’da veraset ilamının, ihtiyati tedbir kararının, icra işlemlerine karşı şikayet üzerine icra mahkemesi tarafından verilen kararın, tutuklama müzekkeresinin, vasilik ilamının TCK m.204/3 kapsamına girmeyeceğini kabul etmiştir.
Noterde düzenlenen imza sirküleri, imza beyannamesi ve yukarıda saydığımız diğer sair belgelerin, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olabilmesi için, bu belgelerin noterlik tarafından düzenlenmesi zorunludur. İçerikleri dışarıda hazırlanarak, noter tarafından onaylama şeklinde düzenlenen belgelerin yalnızca noter onay tarihi ve imza bakımından TCK m.204/3 kapsamında bir değerlendirme yapılabilir. Dolayısıyla; onaylama şeklindeki belgelerin içerikleri aksi sabit oluncaya kadar geçerli iken, imza ve tarih kısımları sahteliği ispat edilinceye kadar geçerlidir. Bununla beraber; noterde onaylatılan sahte resmi belge, ayrıca sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerden ise, TCK m.204/1 ile TCK m.204/3 birlikte uygulama alanı bulacaktır.
Buradan da anlaşılacağı üzere; TCK m.204/3’de düzenlenen nitelikli hal, hem TCK m.204/1 ve hem de 204/2 ile birlikte uygulanabilir. Örneğin; kamu görevlisi olmayan birisi sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli bir resmi belgede sahtecilik suçu işlediğinde TCK m.204/1 ile m.204/3, kamu görevlisi olan birisinin görevi kapsamında işlediği resmi belgede sahtecilik suçunda ise TCK m.204/2 ile m.204/3 hükümleri uygulanacaktır.
Son olarak; bir belgenin, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli resmi belge olarak kabul edilmesinin bir başka özelliği, zamanaşımı bahsinde kendisini göstermektedir.
TCK m.204/1’de öngörülen suçun cezası 2 yıldan 5 yıla kadarken, TCK m.204/3’de verilen cezanın yarısı oranında artırılacağı öngörüldüğünden, temel ceza 3 yıl ila 7 yıl 6 ay aralığında belirlenecektir. Bu durumda olağan dava/suç zamanaşımı 8 yıl yerine 15 yıl olurken, olağanüstü, yani kesintiden sonra başlayan azami zamanaşımı da 12 yıl değil 22 yıl 6 ay olacaktır. TCK m.204/2’de öngörülen suçun üst sınırı ise, zaten 8 yıl olduğundan, TCK m.204/2 ile m.204/3’ün birlikte uygulanmasının zamanaşımı bakımından bir etkisi olmayacaktır.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 26.12.2023 tarihli, 2019/8197 E. ve 2023/10972 K. sayılı kararında; “İmza sirkülerinin kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğinde olması karsısında; sanığın üzerine atılı suçun sübutu halinde 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı ve aynı Kanun’un 66’ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ve 67’nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca 15 yıllık olağan ve 22 yıl 6 aylık olağanüstü zamanaşımı sürelerine tabi olup karar tarihi itibarıyla zamanaşımı sürelerinin dolmadığı gözetilmeden, sanığa atılı resmi belgede sahtecilik suçundan düşme hükmü verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur”.
Yargıtay’ın yine bu kararından da anlaşılacağı üzere; noterlikte düzenlenmesi sebebiyle, bir belgenin, özel belge yerine, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli sahte resmi belge olarak kabul edilmesi, sahtecilik suçuna konu olağan (zamanaşımı kesilmeden) ve olağanüstü zamanaşımı (zamanaşımının kesilmesi ile başlayacak azami süre) süreleri bakımından aynı sonuca ulaşılmasına neden olacaktır.
Türk Ceza Kanunun 125. Maddesinde ise resmi belgeyi yok etme, bozma veya gizleme suçu düzenlenir; hak sahibinin içeriğinden yararlanmasını önlemek için gerçek resmi bir belgenin yok edilmesi, bozulması veya gizlenmesi ile oluşur
RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU EMSAL YARGITAY KARARLARI
Senette Sahtecilik, Sahte Bono Düzenlenmesi – Ceza Genel Kurulu 2016/699 E. , 2021/51 K.
“Sanık aşamalarda; atılı suçlamayı kabul etmediğini, 1997 yılından 2005 yılının sonuna kadar … Güven Madencilik isimli şahıs firmasının bulunduğunu, toptan kömür satış işi ile uğraştığını, şahıslara, apartman yöneticilerine, depoculara ve aracı satış yapan kişilere kömür satışı yaptığını, kömürü sattıktan sonra satış karşılığında düzenlenen çek ve senetleri kendisi ve o tarihte firmasında görevli … ile tahsil ettiklerini, ayrıca ticari işleri gereği Akbank, Yapı Kredi Bankası, Halk Bankası, Finansbank, Koçbank ve Garanti Bankası ile kredi anlaşmaları bulunduğunu, genelde aldıkları kredi miktarlarının yüksek olduğunu ve bir kısım gayrimenkul ipoteklerinin yanında müşteri çek ve senetlerini de teminat olarak verdiklerini, iddia edildiği gibi belirtilen senetleri sahte olarak düzenlemediğini, hatta … ve …’nın senetleri yanında imzaladığını, Akarsu Apartmanı Yöneticiliğine ait senetlerin yanında imzalanmadığını, müşterilerinden aldıkları senetleri bankaya verdiğini, iddiaya konu senetlerin teminat amaçlı verdikleri senetler olduğunu, ancak 2005 yılında iflas ettiğinde kredi ödemelerinde aksamalar olduğunu, ancak senet borçluları tarafından herhangi bir itiraz olmadığını, iflas edip cezaevine girdikten sonra şikâyet ve itirazların başladığını, bunun nedeninin bankaların senet borçluları hakkında takip başlatması ve takip borçlularının da borçtan kurtulmak için söz konusu şikâyet ve itirazları yapmaları olduğunu, kesinlikle sahte olarak düzenlenmiş senetler olmadığını, müşteriden geldiği gibi bankaya ciro ettiklerini, her iki suçtan beraatini talep ettiğini, gerekirse yazı ve imza incelemeleri yapılabileceğini, Halk Bankasına olan borcu ile ilgili yapılandırma yaptığını ve 50.000 TL ödediğini, fakat cezaevine girince devamını ödeyemediğini, Akbanka da borcunun büyük bir kısmını ödediğini, ancak ne kadar kaldığını bilemediğini savunmuştur.
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcılık yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapmaları belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.
Resmî belgede sahtecilik suçunun unsurları ile alakalı bu genel açıklamalardan sonra bononun hukuki niteliği ve yapısının irdelenmesinde de yarar bulunmaktadır.
Bono; gerek mülga 6762 sayılı, gerekse meri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda poliçe ve çek ile birlikte üçüncü bir kambiyo senedi türü olarak kabul edilmiştir. Bono, hukuki niteliği itibarıyla bağımsız bir borç ikrarını içeren senettir. Bir senedin “bono” niteliğine haiz olabilmesi için taşıması gereken bazı zorunlu kanuni unsurlar bulunmaktadır.
Öte yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Resmî belge hükmünde belgeler” başlıklı 210. maddesinin birinci fıkrası “(1) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklindedir. Buna göre kambiyo senetlerinden olan bonolarda yapılan sahteciliklerde resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır. Burada söz konusu olan, sadece resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezanın uygulanması değildir. Resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin bütün olarak uygulanmasıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, 22.12.2004 tarihinde Halk Bankası Heykel Şubesinden çektiği 90.000 TL tutarındaki kredi borcuna karşılık Halk Bankasının aynı şubesine ibraz ettiği altı adet senet ile 14.06.2005 tarihinde Akbank Yeniyol Şubesinden çektiği 350.000 TL tutarındaki kredi borcuna karşılık Akbankın aynı şubesine sunduğu on adet senedin sahte oluşturulduğunun iddia ve kabul edildiği olayda;
Sanık suçlamaları kabul etmeyip suça konu senetlerin sahte düzenlenmediğini savunmuş ise de suça konu senetlerden Karnur Apartmanı Yöneticiliği adına düzenlenen senetler dışındaki on dört senette yer alan borçlu imzalarının, borçlu olarak gösterilen kişilerin eli ürünü olmadığının İcra Hukuk Mahkemeleri veya Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülen davalarda bilirkişi raporlarıyla tespit edilmiş olması, borçlusu Karnur Apartmanı Yöneticiliği gösterilen 2 senet yönünden yapılan icra takibinde ise Karnur Apartmanına haciz için gelindiğinde tutulan tutanaklarda; apartman sakinlerinin ayrı ayrı beyanlarına göre apartman yöneticisinin olmadığı ve yönetime ait mal da bulunamadığı tespitlerinin yer aldığının, yine gelen haciz ihbarnamelerine cevap veren apartman sakinlerince; Karnur Apartmanının bir yöneticisi olmadığının, Yöneticiliğe ait bir mal bulunmadığının belirtildiğinin, yapılan icra takibi sonucunda Bursa 3. İcra Müdürlüğünce borçluya ait taşınır ve taşınmaz mal bulunamadığından bahisle 26.03.2010 tarihli borç ödemeden aciz vesikası düzenlendiğinin, Halk Bankası AŞ’ye izafeten Halk Bankası Heykel Şubesi vekiline verildiğinin anlaşılması, suça konu senetlerin tamamında düzenleme tarihinin var olması, dosya kapsamında senetlerin bankaya sanığın işletmekte olduğu firma lehine sanık veya çalışanı tarafından ibraz edildiği yönünde herhangi bir tereddüdün bulunmaması ve sanığın şirket defter ve belgelerinde senet veya senetlere bağlı olarak bahsettiği borçlara dair bir kayıt bulunması hâlinde dahi karşılıklı inceleme imkânı olmaması nedeniyle bu hususun da suçun sübutunu etkilemeyecek olması karşısında; sanığa atılı resmî belgede sahtecilik suçlarının sübutu bakımından herhangi bir eksik araştırma bulunmadığı, bu suretle Yerel Mahkemenin sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kurduğu mahkûmiyet hükümleri yönünden onama ve düzeltilerek onama kararı veren Özel Daire kararının isabetli olduğu kabul edilmelidir.”
Kamu görevlisinin resmi evrakta sahteciliği suçu – Ceza Genel Kurulu- Karar:2019/391
“Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir. Anılan maddenin gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır. (Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökçen – Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.769; Veli Özer Özbek – Mehmet Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.)
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “mağduriyet”, “kamunun zarara uğraması” ve “haksız menfaat” kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmadığı, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyeceği, mağduriyet kavramının ekonomik zarar kavramından daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. (Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökçen – Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek – Mehmet Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.)
Bu aşamada “asli norm” ve “tali norm” kavramları üzerinde de durulmasında yarar vardır. Yardımcı (tali) normlar, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, “fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde”, “kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında” ve “eylemin başka bir suç oluşturmaması hâlinde” gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir.
Bu kabul doğrultusunda sadece sanığın temyiz istemine istinaden; sanığın eyleminin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu mu, yoksa görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturduğu yönündeki uyuşmazlık konusuna gelince;
Posta dağıtıcısı olan sanığın, katılan M.’nin adresine gerçekte gitmediği hâlde gitmiş ve katılanı adresinde bulamamış gibi tebligat evrakına 17.05.2007 ve 18.05.2007 tarihli 1 ve 2. ihbar kayıtları ile 05.06.2007 tarihli iade şerhini yazarak tebliğ edilmesi gereken yazının merciine iade edilmesini sağladığının iddia ve kabul edildiği olayda, PTT Genel Müdürlüğü PTT Başmüdürlüğü Teftiş Kurulu Kontrolörlüğünün 13.06.2008 tarihli ve … sayılı soruşturma raporundan ve ekindeki 1.. cihet numaralı tebligat teslim listesi başlıklı belgeden sanığın, katılana tebliğ etmek üzere söz konusu tebliğ evrakını 18.05.2007 tarihinde imzası karşılığında teslim aldığının açıkça anlaşıldığı, Ç. PTT Müdürlüğünde tebligat memuru olarak görev yapan tanık N.T.’nin; ilgili tebligatın kendisine 16.05.2007 tarihinde geldiğini, 17.05.2007 tarihinde kayıt yaptığını ve 18.05.2007 tarihinde de sanığa teslim ettiğini, resmî kayıtlardaki tarihten önce alıp işlem yapılmasının mümkün olmadığını ifade ettiği, sanığın da kovuşturma evresinde, tebligatı yapmak için belirtilen tarihlerde gittiğinde katılanı bulamadığını, kapısına sarı kağıt bıraktığını ve bu durumu site kapıcısı tanık M.E.’ye bildirdiğini savunmasına rağmen, tanık olarak dinlenen M.E.’nin, o dönemde kendisine PTT görevlilerinden kimsenin gelip katılan ile ilgili bir şey söylemediğini beyan ederek sanığın savunmasını doğrulamadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın söz konusu tebligat evrakını katılanın adresine gitmeden gitmiş ve katılanı adresinde bulamamış gibi ihbar kayıt ve iade şerhlerini yazmak suretiyle görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu belgeyi görevinin gereklerini yerine getirmemesine rağmen getirmiş gibi sahte olarak düzenlediğinin ve bunun ilgilinin mağduriyetine sebep olacağının açık olduğu, sanığın anlatılan eyleminin; TCK’nın 257. maddesinin birinci fıkrasında yer alan görevi kötüye kullanma suçuna göre asli norm niteliğindeki Aynı Kanun’un 204. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.”
Suçun konusu, sanığın görevi gereği imzalaması gereken belgeler değilse TCK m.204/2 hükmü uygulanmaz – Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2021/11734 E. , 2023/1211 K.
“Sanıklar hakkında Toros Devlet Hastanesi tarafından doğrudan temin yöntemi ile yapılan alımlara yönelik ihaleye fesat karıştırma suçundan kamu davası açılmış ise de; doğrudan teminin bir ihale usulü olmaması nedeniyle somut olayda ihaleye fesat karıştırma suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, bu nedenle kamu görevlisi olan sanıkların eylemlerinin sübutu halinde TCK’nın 257/1. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma, kamu görevlisi olmayan diğer sanıkların eylemlerinin ise özgü suç niteliğindeki bu suça TCK’nın 40/2. maddesi uyarınca azmettiren veya yardım eden sıfatıyla iştirak etme suçlarını, öte yandan sanıklar …, …, … ve … haklarında Op. Dr. … yerine imza atarak talep formu düzenlemek suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işledikleri iddiasıyla TCK’nın 204/2. maddesi uyarınca cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davasında, sanıkların imzaladıkları iddia edilen belgenin görevleri gereği düzenlemeye yetkili oldukları bir belge niteliğinde bulunmadığı, bu itibarla eylemlerinin sübutu halinde aynı Kanun’un 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, kabul edilmelidir.”
Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçu – Yargıtay 11CD, Esas : 2022/8623, Karar : 2023/4480
“Suç tarihlerinde Artvin Valiliği Yemek Servisi Yönetim Komisyonunda mutemet olarak görevli sanığın komisyon hesabından para çekme yetkisi bulunmadığı gibi herhangi bir dönemde yazı işleri müdürü vekili olmadığı ve dolayısıyla komisyon başkanlığı da yapmadığı, hesaptan para çekebilmek için komisyon adına bankaya verdiği, anılan sıfat ile ismi ve imzasının yer aldığı sahte belgelerin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi belge niteliğinde olmadığı, kaldı ki hesaplar arası aktarım yapma ve resmi kurumlarla yapılan yazışmalara dair belgeleri elden teslim alma yetkisi bulunmasının da bu durumu değiştirmeyeceği, bu haliyle eyleminin TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede zincirleme sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde kamu görevlisinin resmi belgede zincirleme sahteciliği suçundan mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle fazla ceza tayini, bozma nedenidir.”
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
Madde 206- (1) Bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Resmi belgeyi bozma, yok etme ve gizleme suçu, “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenen sahtecilik suçlarındandır. Suç, bünyesinde yer alan üç seçimlik hareketle işlenmektedir:
*Resmi belgeyi yok etme suçu,
*Resmi belgeyi bozma suçu,
*Resmi belgeyi gizleme suçu.
Resmi belge (evrak), kamu görevlisi tarafından düzenlenen ve hukuki açıdan delil değeri olan yazılı bir belgedir. Örneğin, ehliyet, nüfus cüzdanı, nüfus kayıt sureti, düzenleme biçimindeki noter senetleri gibi evraklar resmi evrak olarak kabul edilir. Ayrıca kamu görevlisi tarafından tarafından tanzim edilmese bile resmi belge olarak kabul edilen evraklar şunlardır: Bono veya çek gibi kambiyo senetleri, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil, vasiyetname (TCK 210).
Resmi belgeyi yok etme, bozma veya gizleme suçunda hak sahibinin belgeden yararlanmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Belge üzerinde tasarruf yetkisi bulunan bir kimsenin o resmi evrakı yok etmesi, bozması veya gizlemesi suç değildir. Örneğin, kendisine verilen bir görevlendirme yazısını yırtarak yok eden kişinin fiili resmi evrakı yok etme suçunu oluşturmaz. Çünkü, görevlendirme yazısını ancak kendisi kullanabilir, başka bir kimsenin o belgeden yararlanması mümkün değildir.
Resmi bir belgenin içeriğindeki bilgilerin anlaşılmaz, kullanılamaz hale getirilmekle birlikte maddi varlığına dokunulmaksızın ondan faydalanma olanağının imkansız hale getirilmesi suretiyle bozulması veya belgenin maddi varlığına son verilerek yok edilmesi ya da belgenin bütünlüğüne dokunmaksızın hak sahibinin ondan yararlanmasını engelleyecek şekilde gizlenmesi gerekmektedir. Failin bir belgeyi ortadan kaldırmak, bozmak veya gizlemekle elde etmek istediği sonuç, hak sahibinin o belgeden yararlanmasını engellemekten ibarettir. Nitekim, belge ortadan kalkınca veya bozulunca bu yararlanma olanağı kalmayacağından failin elde etmek istediği sonuç da gerçekleşecektir. Gerçek belgenin aslı ortadan kaldırılarak veya bozularak sonuç elde edildiğinde suç da tamamlanmış olur. Belgenin bozulması, yok edilmesi veya gizlenmesinin amacı hak sahibinin suça konu belgeden yararlanmasının önlenmesidir. Diğer bir anlatımla anılan suç, hak sahibinin o belgeden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacaktır. Belge üzerinde tasarruf yetkisi bulunan bir kimsenin belgeyi bozması, yok etmesi veya gizlemesi halinde ise hak sahibinin suça konu belgeden yararlanmasının engellenmesi söz konusu olmadığından 205. maddesindeki resmi evrakı bozmak, yok etmek veya gizlemek suçu da gerçekleşmeyecektir.
Bu suçun konusu olan resmi belge, aynı zamanda farklı hareketlerle işlenen bir suç tipi olan resmi evrakta sahtecilik suçunun da maddi konusu olabilmektedir. Resmi evrakta sahtecilik suçu ile resmi belgeyi bozma suçu çoğu zaman birbirine karıştırılmaktadır. Resmi belgeyi bozma suçunda fail, doğrudan bir hakkın kullanılmasını engellemektedir. Resmi evrakta sahtecilik suçunda hakkın kullanılmasının engellenmesi değil, doğrudan belgenin içeriği, değeri, belgelediği durum, ispat gücü ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Örneğin, başkasına ait bir nüfus cüzdanına kendi fotoğrafını yapıştırarak kullanan kişi resmi belgeyi bozma suçunu değil, resmi evrakta sahtecilik suçunu işlemektedir. Çünkü, resmi belgeyi bozma suçunun oluşabilmesi için bir kişinin sahip olduğu hakkın kullanılmasının engellenmesi gerekir. Halbuki hak sahibi her zaman nüfus cüzdanı çıkarabilir. Yani, belge her zaman tekrar tanzim edilebilir. Bu durumda, başkasının nüfus cüzdanına kendi foroğrafını yapıştırarak kullanan fail belgenin içeriğini değiştirdiği için TCK md.204/1 gereği resmi belgede sahtecilik suçu nedeniyle cezalandırılır.
Resmi belgeyi yok etme, bozma veya gizleme suçunun başka bir suç ile birlikte işlenmesi halinde, bu suçtan dolayı faile ayrıca ceza verilemez. Çünkü, sahtecilik suçlarında içtima hükümlerini düzenleyen TCK md.212’de bu suçun başka suçlarla birlikte işlendiğinde ayrıca cezalandırılacağına dair bir hükme yer verilmemiştir. Örneğin, fail, resmi evrakı gizlemek suretiyle dolandırıcılık suçu işlediğinde, sadece dolandırıcılık suçu nedeniyle cezalandırılacaktır.
RESMİ BELGEYİ YOK ETMEK, BOZMAK VEYA GİZLEME SUÇU YARGITAY KARARLARI
Görevi Kötüye Kullanma ve Resmi Evrakı Bozmak, Yok Etmek veya Gizlemek – Yargıtay 11. Ceza Dairesi – Karar: 2013/9490
“Sanığın tüm aşamalardaki savunmasında, 23.05.2007 tarihinde … Unlu Mamuller isimli iş yerinde yaptığı denetimde çalışanlara dair portör evrakının eksik olduğunu tespit etmesi üzerine tutanak düzenlediğini ancak Tarım İl Müdürlüğünde görevli ve tanık olarak dinlenen U.K.ve H.E.’ın 19.06.2007 tarihinde aynı iş yerine giderek iş yeri sahibine imza attırmak suretiyle aldıkları boş bir denetim tutanağının daha sonra bu kişiler tarafından eksikliklerin giderilmediğine dair usulsüz bir şekilde müdürlükte doldurulduğunu, bu sebeple hatalı olan usulsüz tutulmuş bir tutanakla cezai işlem başlatılması istenince aynı gün yani 20.06.2007 tarihinde denetim yapılan iş yeri muhasebecisinin müdürlüğe gelip işçilerden birinin portör kaydını getirdiğini ve kendisine, bir işçinin portör kaydını iş yerine götürülmesinin istendiği için bir tane getirdiğini diğer işçinin portör kaydının ise iş yerinde bulunduğunu beyan edince eksikliğin giderildiğine dair 20.6.2007 tarihli olarak tutması gereken tutanağı sehven 17.06.2007 tarihli olarak tuttuğuna yönelik anlatımlarının, beyanda adı geçen iş yeri muhasebecisi tanık M.Ç. ve 19.06.2007 tarihli tutanağı boş olarak imzalattıklarını kabul eden ve tutanakta imzası bulunan tanık H.E. tarafından da doğrulandığı, Tarım İl Müdürlüğü görevlisi tanık H.E.’un da tuttukları tutanaklarla ilgili, iş yeri sahiplerinin boş olarak imzalarını alıp daha sonradan doldurulması gibi bir durumun söz konusu olamayacağına yönelik beyanı ile 19.06.2007 tarihli olup tanık beyanlarından boş olarak temin edildiği ve 20.6.2007 tarihinde müdürlükte tutulduğu anlaşılan ve sanık tarafından yırtılan ve içeriğinde “23.05.2007 tarihli eksikliklerin giderilmediği sağlık muayene kartlarının olmadığı görüldü” şeklinde yazılan tutanağın tanık M.Ç. ‘nin bir işçiye ait muayene kartını getirmesi sebebiyle ve tanıkların beyanlarına göre 19.06.2007 tarihinde boş olarak usulüne uygun düzenlenmeyen bir tutanağın bir gün sonra sanki denetim sırasında tutulmuş gibi gerçekte müdürlükte düzenlenen ve gerçek durumla da çelişen tutanağı usulsüz olduğundan bahisle yırtan ve tanık M.’in diğer işçinin kartının da iş yerinde olduğuna yönelik beyanına itibar ederek eksikliklerin giderildiğini düşünerek gerçekte 20.6.2007 olması gereken tutanağı 17.6.2007 olarak düzenleyen sanığın eylemlerinde sahte belge düzenlemek ve resmi bir belgeyi bozmak kastıyla hareket ettiğinden söz edilemeyeceği cihetle: sanığın eylemlerinin kül halinde görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması hukuka aykırıdır”
Sanığın Kendi Tasarrufundaki Resmi Belgeyi Yırtmak Suretiyle Yok Etmesi – Yargıtay 11. Ceza Dairesi – Karar: 2015/1140
“Sanığın, suça konu senetleri R.. B.. aleyhine yapılan icra takibindeki borcun tamamı için müştekiye verdiği, ancak borcun alacaklısı M.. A..’nun yalnızca senet bedeli karşılığında borcun tamamının ödenmiş sayılmasını kabul etmediği için anlaşma sağlanamaması nedeniyle senetler üzerinde herhangi bir işlem yapılmadığı, sanığın belgeler üzerindeki tasarruf hakkı devam ettiğinden senetleri alarak yırtması şeklinde gerçekleşen eyleminde 205. maddesindeki “resmi belgeyi yok etme” suçun unsurlarının oluşmadığı cihetle, sanığın atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Kabule göre; Suça konu bonoların aynı anda yırtılmış olması karşısında; eylemin tek suç olacağı gözetilmeden 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesi gereğince zincirleme suç hükümleri uygulanmak sureti ile fazla ceza tayini,
Kabule göre; Sanığın yırttığı senedin parçaları bir araya getirilip yapıştırıldığında hak sahibinin bu senetten yararlanma olanağının bulunup bulunmadığı saptanarak sonucuna göre eylemin teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığının karar yerinde tartışılmaması, bozma nedenidir “
Fotoğraf Tahrifatı Suretiyle Resmi Belgeyi Bozma – Yargıtay 11. Ceza Dairesi – Karar: 2014/8531
“5237 sayılı TCK’nun 205. maddesindeki “resmi belgeyi bozmak, yok etmek ya da gizlemek” suçunun oluşabilmesi için belgenin içeriğindeki bilgilerin anlaşılmaz, kullanılamaz hale getirilmekle birlikte belgenin maddi varlığına dokunulmaksızın ondan faydalanma olanaklarının ortadan kaldırılması ya da belgenin tamamen yok edilmesi gerekeceği, somut olayda sanığın kardeşine ait nüfus cüzdanındaki kimlik bilgileri üzerinde herhangi bir kazıntı ya da silinti yapmadan belgedeki orjinal fotoğraf üzerine kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle tahrifat yaptığı belgeyi kullanmaktan ibaret eyleminde; 5237 sayılı TCK’nun 205. maddesinde düzenlenen suçun değil, unsurlarının oluşması halinde aynı Yasanın 204/1. maddesindeki suçun oluşacağı cihetle, 29.05.2012 tarihli duruşmada nüfus cüzdanının incelendiği, fotoğraf üzerinde mühür izi bulunmadığının tespit edildiği, ancak kararın gerekçe kısmında, fotoğraf değişikliği yoluyla yapılan sahteciliğin aldatma kabiliyeti taşıyıp taşımadığının tartışılmadığı görülmekle, sahtecilik suçlarında aldatıcılık özelliğinin tespitinin hakime ait olduğu da gözetilip, suça konu belgede yapılan sahteciliğin aldatma kabiliyeti taşıyıp taşımadığı kararın gerekçe kısmında tartışılarak, aldatma kabiliyeti taşımadığının tespiti halinde ‘resmi belgede sahtecilik’ suçundan beraati yerine, unsurları oluşmayan ‘resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek’ suçundan yazılı şekilde mahkumiyetine hükmolunması hukuka aykırıdır”
Tarih Değiştirme Suretiyle Resmi Belgeyi Bozma – Yargıtay 5. Ceza Dairesi – Karar: 2016/5912
“Sanığın katılana verdiği borç para karşılığında aldığı 05.02.2008 vade tarihli senet üzerinde zamanaşımı süresini uzatmaya yönelik tahrifat yapmak şeklinde gerçekleşen eyleminde; sanığın kastının gerçek bir resmi belgeyi bozmak olmayıp, tarih değişikliği suretiyle belgenin içindeki gerçeği değiştirmek olduğu ve herhangi bir hakkın kullanılmasının engellenmemesi sebebiyle de TCK’nın 205. maddesindeki resmi belgeyi bozmak, yok etmek ya da gizlemek suçu unsurlarının oluşmadığı, suça konu belgede gerçekleştirilen sahteciliğin iğfal kabiliyetini taşıması halinde eylemin TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, bu bağlamda Adli Tıp Kurumundan söz konusu belgedeki tahrifatın iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığıyla ilgili rapor alınmasından sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken yazılı şekilde resmi belgeyi bozmak, yok etmek ya da gizlemek suçundan mahkumiyetine hükmolunması hukuka aykırıdır “
Resmi belgeler kadar özel belgeler de de benzer suç işlenir. Resmi belgede sahtecilik suçunun 2. Fıkrası özgü suç olarak düzenlenmiştir. Buna karşın özel belgede sahtecilik suçu özgü suç olarak düzenlenmemiştir. Türk Ceza Kanununun 207. Maddesinde düzenlenmiştir.
Özel belgede sahtecilik
Madde 207- (1) Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
Özel evrakta (belgede) sahtecilik, yazılı, okunabilir ve hukuki bir değere sahip özel bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi, değiştirilmesi ve kullanılması fiilleridir. Özel evrakta sahtecilik suçu ile resmi evrakta sahtecilik suçu arasındaki en önemli fark suçun konusu olan belgenin birisinde resmi belge, diğerinde özel belge olmasıdır. Resmi belgeyi düzenleme yetkisi, kendisine görevi çerçevesinde yetki verilen kamu görevlisine aittir. Özel belge ise herkes tarafından düzenlenebilen daha çok kişiler arasındaki ilişkilerde kullanılan belgelerdir.
CK 207. maddede düzenlenen özel evrakta sahtecilik, üç farklı seçimlik hareketle kasten işlenebilen bir suçtur:
*Özel bir belgenin sahte olarak düzenlenip kullanılması,
Suçun oluşması için fail tarafından sahte özel bir belge düzenlenmeli ve aynı belge kullanılmalıdır. Yani, sahte olarak düzenlenen bir belge kullanılmazsa özel belgede sahtecilik suçu vücut bulmaz.
Sahte kira sözleşmesi veya gider pusulaları düzenleyip vergi dairesine vermek, başkasının adını yazarak özel evrak imzalayarak üçüncü kişiye verme gibi filleri özel evrakta sahtecilik suçuna örnek olarak gösterilebilir. Özellikle belirtelim ki suçun oluşması için sahte özel bir belgenin düzenlenmesi yeterli olamayıp, aynı zamanda belgenin kullanılması gerekir. Belgenin kullanılması suçun zorunlu unsurlarından biridir.
*Gerçek bir özel belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilerek kullanılması,
Kanun maddesindeki bu seçimlik hareket ile suçun işlenebilmesi için öncelikle ortada gerçek bir özel belge bulunmalıdır. Gerçek özel belge ekleme, çıkarma veya kazıma yoluyla değiştirilerek kullanılmalıdır. Belgeye yapılan eklemeler veya çıkarmalar belgenin hukuki delil değerini değiştirmelidir. Yapılan değişiklikle özel belgeden hasıl olacak hukuki sonucun farklılaştırılması gerekir. Özel evrakta yer alan yazının değiştirilmesi veya yeni yazı eklenmesi, imza ve tarihin silinmesi veya değiştirilmesi, özel belgenin değiştirilmesi ve kullanılması suçunu meydana getirir.
*Sahte olduğunu bilerek özel belge kullanma.
Kanun maddesindeki bu seçimlik hareketi icra eden fail, özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya değiştiren kişi değildir. Suçun faili, daha önce başkası tarafından sahte olarak düzenlenmiş veya değiştirilmiş bir özel belgeyi sadece kullanan kişidir.
Önemle belirtmek gerekir ki, özel belgenin sahte olarak düzenlendiğinin veya değiştirildiğinin fail tarafından bilinmesi ve fiilin istenerek işlenmesi gerekir.
Özellikle vurgulayalım ki, özel belgede sahtecilik suçunda içerik sahteciliği cezalandırılmamaktadır. Örneğin, hiç olmayan bir kira ilişkisi varmış gibi kira sözleşmesi düzenlemek içerik sahteciliği olup fail özel belgede sahtecilik suçu nedeniyle cezalandırılmayacaktır. Türk Ceza Kanunu’nun 207. maddesinde yer alan özel belgede sahtecilik suçunda, gerçeğe aykırı belge düzenleme olarak tanımlanan içerik (fikri) sahteciliğine yer verilmemiş, yalnızca, “belgeyi sahte düzenleme” hareketine yer verilmiştir. İçerik sahteciliğinde belgeyi düzenleyen olarak görülen kişi gerçek olduğu halde, belgenin içeriği gerçeğe aykırıdır. Maddede sadece taklit suretiyle sahte belge düzenleme veya gerçek bir belgede ekleme veya çıkarma suretiyle sahtecilik, başka bir deyişle maddi sahtecilik eylemlerine yer verilmiştir. Maddenin gerekçesinde belgenin sahte olarak düzenleme hareketi açıklanırken; “özel belge esasında mevcut olmadığı halde, mevcutmuş gibi sahte üretilmektedir” ifadesiyle de eylemin maddi sahteciliği kapsadığı belirtilmiştir. Buna göre salt yalan beyanı içeren özel belge, açıklanan ve unsurları gösterilen özel belgede sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturmamaktadır.
Yukarıdaki üç seçimlik hareketten herhangi birinin işlenmesiyle özel belgede sahtecilik suçu oluşur. Yukarıdaki üç eylemin, aynı fail tarafından ayrı ayrı zamanlarda, fakat aynı özel belgeyle işlenmesi halinde de faile tek bir ceza verilir.
Özel belgede sahtecilik suçu, konusu olabilecek belgelerden bazıları şunlardır: Dilekçeler, faturalar, işe giriş bildirgesi, banka teminat mektubu, vergi beyannameleri, kira sözleşmeleri, mal teslim-tesellüm fişleri, alım-satım sözleşmeleri, adi apartman makbuzları, özel doktor raporu ve reçeteleri vs. gibi her türlü özel evrak.
Bono, çek, poliçe gibi kambiyo senetleri, vasiyetname, tahvil vs. gibi belgeler özel belge niteliğinde olmasına rağmen kanunun özel hükmü gereği (TCK md. 210) resmi belge olarak kabul edilmektedir. Ancak unsurları eksik olduğu için kambiyo senedi vasfını yitiren çek, poliçe veya bonolar, resmi evrakta sahtecilik suçunun değil, özel evrakta sahtecilik suçunun konusu olabilir.
Bir avukat tarafından düzenlenerek müvekkiline verilen evrakların, avukatın onayı olmadan müvekkili tarafından değiştirilmesi de özel belgede sahtecilik suçunu oluşturur.
Açığa atılan imza, yani boş kağıda atılan imza tek başına belgeyi “özel belge” yapmaz. Çünkü, henüz içeriği olmayan bir evrak “özel belge” niteliği kazanmaz. Kanun koyucu boş kağıda atılan imzanın kötüye kullanılması halinde “açığa imzanın kötüye kullanılması suçu” (TCK md. 209) ile cezalandırılmasını öngörmüştür.
Bir belgenin aslı yoksa, resmi belgenin fotokopisi olduğu ileri sürülerek onaylanmışsa, resmi evrakta sahtecilik suçu değil, özel evrakta sahtecilik suçu oluşur.
Sahte düzenlenen kira sözleşmesinin notere onaylatılması, noter işleminde sahtecilik olmadığından özel belgede sahtecilik olarak kabul edilir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki tüm sahtecilik suçlarında, suçun unsuru olarak suçun konusu olan evrakın aldatma yeteneğine sahip olması aranır. Zarar ihtimalinin olup olmadığının tespiti ancak evrakın çok sayıda kişiyi aldatma yeteneğine sahip olup olmadığıyla ölçülür. Özel belgede aldatıcılık yeteneğinin olup olmadığı, suç mağdurunun kişisel özelliklerine göre değil, özel belgenin objektif özelliklerine göre tespit edilir.
Özel belgede yapılan sahteciliğin ilk bakışta herkes tarafından anlaşılması mümkünse, bu durumda özel evrakta sahtecilik suçu oluşmaz.
Belgenin aldatma yeteneğinin olup olmadığının mutlaka araştırılması gerekir. Uygulamadan belgenin aldatma yeteneğine sahip olup olmadığının tespiti amacıyla mahkemeler tarafından bilirkişi incelemesi yapılmaktadır. Evrakın incelenmesi süreçleri, bazı teknik bilgiler gerektirdiğinden yargılama aşamasında müdafaanın bir ceza avukatı vasıtasıyla yapılması itiraz haklarının daha etkin kullanılmasını sağlar.
Özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek
Madde 208 – (1) Gerçek bir özel belgeyi bozan, yok eden veya gizleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla özel belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, verilecek ceza, 1/2 oranında indirilir.
Daha az cezayı gerektiren hal
Madde 211- (1) Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.
Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla özel belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde daha az cezayı gerektiren hal olarak düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 211. maddesindeki hafifletici nedenin uygulanabilmesi için failin gerçek olan bir olayın kanıtlanmasını sağlamak amacıyla hareket etmiş olması gereklidir. Kanıtlanmak istenen olayın doğruluğu veya gerçekliği şart olmayıp, failin iyi niyetle bu olayın doğruluğuna inanması yeterlidir.
Ayırmak gerekir ki, dolandırıcılık suçu, bir kimsenin hileli davranışlarla aldatılarak menfaat temin edilmesi ile oluşur.
Özel evrakta sahtecilik ile nitelikli dolandırıcılık suçu birlikte işlenebilen suçlardandır. TCK sistemine göre, kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır. Ancak, evrakta sahtecilik suçları ile dolandırıcılık suçu birlikte işlendiğinde bu kural geçerli değildir. Yani, tek bir fiil ile işlense bile TCK md. 212 gereği, fail hem özel evrakta sahtecilik hem de basit veya nitelikli dolandırıcılık suçu hükümleriyle cezalandırılabilir.
İçtima
Madde 212- (1) Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
ÖZEL EVRAKTA SAHTECİLİK SUÇU YARGITAY KARARLARI
“Faydasız Sahtecilik” Halinde Beraat Kararı Verilmesi – Yargıtay 11. Ceza dairesi – Karar: 2014/11081
“Sanığın, bankadan kredi almak için sahte maaş bordrosu düzenlediğinin iddia ve kabul olunduğu olayda; suça konu belge bankaya sunulmasa bile kredi verilip verilmeyeceği şirketten suç tarihinde sanığa yapılan ödemelere ilişkin belgeler var ise bunların getirtilmesi, şayet banka aracılığı ile ücretler ödeniyorsa ilgili bankadan ödemelere ilişkin belgelerin araştırılmasından sonra sanığın gerçekten suça konu belgedeki belirtilen maaşı aldığının saptanması durumunda, 5237 sayılı TCK’nun 211. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının tartışılması suça konu belge bankaya sunulmasa bile kredi verilip verilmeyeceği de araştırılarak eylemin “faydasız sahtecilik” kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesinden sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik soruşturma ile mahkumiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır”
Gerçek Bir Durumun Belgelenmesi Amacıyla Özel Belgede Sahtecilik – Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Karar: 2015/30608
“Sanık A.’in , Ö. isimli mağdura ait olan taşınmazları 2005, 2006 ve 2007 yılları arasında, sanki mağdurdan kiralanmış gibi 3 adet sahte kira sözleşmesi düzenleyerek ve bu sözleşmeleri de ilgili kuruma ibraz etmek suretiyle 2005 ve 2006 yıllarında doğrudan gelir desteği ödemesi aldığı, sanıkların mağdur Ö.’a ait birçok tarım arazisini onun rızası ile fiilen kullandıkları, mağdur Ö.’ın arazilerin kullanımı konusunda önceden rızası olduğunu ancak kimseyle kira sözleşmesi yapmadığını ve bu yönde izin vermediğini beyan etmesi karşısında, sanıkların “gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla sahte kira sözleşmesi düzenlemeleri” ve kullanmaları nedeniyle eylemin TCK’nın 211. maddesi kapsamında kalması nedeniyle 1/2 oranında ceza indirimi yapılması gerekir “
Özel Belgede Sahtecilik Suçunun Resmi Evrakta Sahtecilik Suçuyla Birlikte İşlenmesi – Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar: 2015/495,
“Sahtecilik suçları bakımından ise, kanun koyucunun resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarının benzer şekilde düzenlemesi, her iki suçta korunan hukuki yararının kamu güveni olması, suçların mağdurunun geniş anlamda toplumu oluşturan tüm bireyler olması ve suç isimlerinin aynı olması nedeniyle, resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçunun “aynı suç” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının 5237 Sayılı farklı maddelerde düzenlenmeleri sebebiyle sanığın gerçek içtima kuralları uyarınca cezalandırılması gerektiği ileri sürülebilir ise de, belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önüne alındığında, resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının “aynı suç” olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu sebeple sanığın sahte nüfus cüzdanı ve sürücü belgesi düzenleyerek bu belgelerle katılan adına sahte oto kiralama sözleşmesi düzenlediği somut olayda; sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin ve eylemin bir bütün halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır”
Yargıtay 11. Ceza Dairesi – Karar: 2012/10896
“Tamamen sahte oluşturulan, ne zaman düzenlendiği belli olmayan olay öncesinde başka bir yerde kullanıldığı da dosyaya yansımayan F. adına sahte hüviyet cüzdanı ve sürücü belgesi ibraz edilerek şikayetçi Ş.’un işleticiliğini yaptığı oto kiralama işyerinde 27.10.2006 günlü kira sözleşmesi ile 02.11.2010 tarihine kadar araç kiralanıp, sözleşme bitim tarihinden önce şüphe üzerine 28.10.2006 tarihinde yakalanan sanığın eyleminin bir bütün halinde TCK md.43 gereği teselsül eden (zincirleme) tek resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeden eylemleri bölünerek yazılı şekilde hem resmi belgede sahtecilik suçundan hem de özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır”
Mağdurun Önceden Verdiği Rızaya Dayalı Olarak İmza Taklidi Yapılması – Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2018/3042 E. , 2020/4508 K
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/1992 gün ve 80/98 sayılı kararında da belirtildiği üzere, belgede sahtecilik suçlarında, önceden verilen rıza üzerine borçlu yerine onun imzasının atılmasında zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket edilmediğinden suç kastından söz edilemeyeceği ve rızanın açık veya zımni olabileceği; sanığın …‘nın imzasını taklit ederek sözleşmeyi kiraya veren adına da imzalamak suretiyle özel belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında, tüm dosya kapsamında suça konu kira sözleşmesinde kiraya veren olarak ismi bulunan müşteki … ve onun adına fiilen kiralamaya ilişkin işlemleri yaptığı anlaşılan tanık sıfatıyla dinlenilen eşi …‘nın beyanlarından suça konu kira sözleşmesinde müşteki Saniye’ye atfen sanık tarafından imza atılmasına önceden rızalarının bulunduğu anlaşılması karşısında; sanığın sahtecilik kastıyla hareket ettiğinden söz edilemeyeceği ve bu halde suçun manevi unsurunun gerçekleşmediği gözetilerek beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir “
Kamu güvenine karşı işlenen suçlar bölümünde son olarak değineceğimiz suç tipi Açığa imzanın kötüye kullanılması suçudur.
Açığa imzanın kötüye kullanılması
Madde 209- (1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi, şikayet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır.
Maddeyle, belirli bir tarzda doldurulup kullanılması için verilmiş boş bir kağıdı, teslim edenin isteğine ve imzalı boş kağıdı veriş nedenine aykırı olarak dolduran kimse cezalandırılmaktadır.
Suçun yapısı şu suretle ortaya çıkmaktadır: Bir kişi diğerine belirli bir tarzda doldurmak üzere imzalı ve fakat boş bir kağıt verecektir; böylece suçun oluşması için imzanın gerçek olması temel koşuldur. Ayrıca verilen kağıt hukuken geçerli bir belge oluşturmayacaktır; suç böylece gerçek bir belgenin tahrif veya tağyiri şeklinde işlenecek olursa, belgede sahtecilik suçu söz konusu olur.
Suçun oluşması için söz konusu imzalı kağıdın, tevdi ve teslim nedeninden farklı bir şekilde doldurulması gereklidir.
Suçun soruşturulması ve kovuşturulması, şikâyete bağlıdır. İmzalı boş kağıt ancak taraflar arasında belirli bir ilişki şeklinin varlığı hâlinde söz konusu olabileceğinden, kovuşturmanın şikâyete bağlı tutulması uygun görülmüştür.
İkinci fıkrada, imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukukî sonuç doğuracak şekilde dolduran kişinin, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılması öngörülmüştür. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, imzalı kağıt teslim veya tevdi edilmemiş, suçlu bunu hukuka aykırı bir suretle ele geçirerek doldurmuştur.
AÇIĞA İMZANIN KÖTÜYE KULLANILMASI SUÇU EMSAL YARGITAY KARARLARI
Açığa imzanın kötüye kullanılması – YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3579 Karar: 2017/6263 Tarih: 04.10.2017
“1- )Sanık hakkında … Anonim şirketine ait imzalı boş çek yaprağını alıp doldurarak icra takibine konu ettiği iddası ile resmi belgede sahtecilik suçundan açılan davada; bilirkişi raporu ile suça konu çekin ön yüzünde bulunan yazı ve rakamların sanık ve katılana ait olmadığı; ancak, keşideci imzasının katılan şirket yetkilisine ait olduğunun belirlendiği; sanığın tüm aşamalarda çekin kendisine şirket yetkilisi tarafından verildiği, bahse konu şirkette çalıştığı ve … bölgesinde yaptırdıkları inşaatlarla ilgilendiği, yapılan villalardan birisinin kendisine verilmesinin kararlaştırıldığı, daha sonra bundan vazgeçilerek alacakları karşılığında kendisine suça konu çekin verildiğini savunması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkartılması bakımından, sanık ile şirket ortak ve yetkilileri arasında çek düzenleme tarihinde iddia edildiği gibi konut yapımı ve devri konusunda bir ticari ilişki bulunup bulunmadığı, bu işin ispatına ve aralarındaki anlaşmazlık sonucu iş birlikteliklerini ayırdıklarına yönelik ticarethane, defter, belge, fatura, fiş, irsaliye ya da ödemeye dair banka kaydı olup olmadığı var ise iddia ile uyumlu olup olmadığı saptanmadan, Ticaret Mahkemesinde görüldüğü ileri sürülen menfi tespit davasının sonucu belirlenmeden; ayrıca, suça konu imzalı boş çekin, katılanın rızası hilafına sanığa devredilip edilmediğine dair somut deliller araştırılıp, sonucuna göre çek zilyetliğinin rıza hilafına devredildiğinin sabit görülmemesi halinde, eylemin TCK’nın 209/1. maddesinde düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturabileceği, bu eylemde de belgenin aksinin kanıtlanmasının ancak yazılı bir delil ile mümkün olacağı hususlarının tartışılıp, toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirilip karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm tesisi,
2- )Kabule göre; 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7949 Karar: 2016/5053 Tarih: 08.06.2016
“I- ) Sanıklar hakkında kurulan hükme yönelik incelemede;
Elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün istem gibi ONANMASINA,
II- ) Sanık hakkında hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Sanık müdafinin, yasal şartları oluşmayan duruşmalı inceleme isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede;
Katılan tarafından işe girerken teminat amacıyla verilmiş olan imzalı boş senedin sanık tarafından anlaşmaya aykırı şekilde doldurularak icra takibine konu edilmesinden ibaret eylemin sübutu halinde, 5237 Sayılı TCK’nun 209/1. maddesinde düzenlenen açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturacağı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.03.1989 gün ve 1/2 Sayılı kararında belirtildiği üzere, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun yazılı delille ispatının zorunlu olduğu, cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispatın olanaklı olmadığı cihetle; dosya kapsamından katılanın boş olarak imzaladığı senedin aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak sanık tarafından doldurulduğuna dair herhangi bir yazılı belge ibraz edilemediği ve beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfının tayininde de yanılgıya düşülerek yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1 Karar: 2015/184 Tarih: 14.04.2015
“Gerekçeli karar başlığına 13.05.2008 olarak yanlış yazılan suç tarihinin, suça konu belgenin 26.07.2007 tarihinde açıldığı belirtilen borca itiraz davasında kullanılması nedeniyle ‘26.07.2007’ şeklinde mahallinde düzeltilmesi olanaklı görülmüştür.
Katılanın, sigorta kurumuna verilecek belgeler için üst yazı yazması amacıyla korumalığını yapan aynı zamanda gayri resmi olarak işyerinde çalışan sanığa verdiği suça konu imzalı boş kağıdı, sanığın veriliş amacı dışında “ibraname” amacına yönelik doldurarak 26.07.2007 tarihinde “borca itiraz” davası olarak açtığı İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2007/1619 esas sayılı dosyasına konulmak üzere mahkemeye ibraz ederek delil olarak kullandığı iddiasıyla açılan kamu davasında, öncelikle; şikayetin süresinde yapılıp yapılmadığını belirlemek bakımından, bahsi geçen İcra Hukuk Mahkemesi dosyasının getirtilerek suça konu belgeden katılanın ne zaman haberdar olduğu hususu tespit edildikten sonra, suça konu belgenin yazıcıdan çıktısının alınması esnasında belge üzerinde önceden bir imza varsa bu imza üzerinde oluşabilecek toner/kartuş izinden hareketle, belgenin metin kısmının hazırlanıp yazıcıdan çıktısı alındıktan sonra mı katılan tarafından imzalandığı, yoksa bir şekilde boş kağıda önceden atılan imzanın üst kısmındaki boşluğa denk gelecek şekilde metin kısmı hazırlandıktan sonra mı yazıcıdan çıktı alındığı hususunda, alanında yetkin, gerekli ekipmana sahip TÜBİTAK, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, Polis Kriminal Laboratuvar Dairesi Başkanlığı, Jandarma Kriminal Laboratuvar Dairesi Başkanlığı veya teknik üniversiteler gibi kurum veya kurumlardan rapor alınmak suretiyle suça konu belgenin imzalı boş kağıt olarak mı, yoksa mevcut haliyle mi sanığa verildiği husususun tespitine çalışılması, bu hususta yapılacak inceleme sonucunda olumlu ya da olumsuz bir kanaate ulaşılamaması durumunda, bahsi geçen İcra Hukuk Mahkemesi dosyasının getirtilerek bir suretinin alınıp dosya içine konulması, özetinin duruşma tutanağına geçirilmesi, hazırlık aşamasında tanık olarak dinlenen şahısların iddialarla ilgili olarak ifadelerinin alınması, katılan vekili temyiz dilekçesinde; suça konu belgenin hükümsüzlüğünün tespiti için İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtıklarını belirtmekle, bu hususun araştırılarak, açılmışsa dava dosyasının getirtilerek incelenmesi, özetinin duruşma tutanağına geçirilmesi, bu dosyayı ilgilendiren belgelerin onaylı birer suretlerinin dosya içine konması, sanığın aşamalarda verdiği savunmalarında bahsi geçen ve dinlenmesini talep ettiği tanıkların ifadelerinin alınması, sübutu halinde eylemin 5237 sayılı TCK’nun 209/1. maddesinde gösterilen suça uyacağı ve bu suçun da uzlaşma kapsamında olduğu cihetle sanığın ve katılanın usulünce uzlaşmaya ilişkin beyanlarının alınması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, katılanın ve tanıkların beyanlarına karşı, sanığın beyanına neden üstünlük tanındığı karar yerinde tartışılmadan ve hükme dayanak olarak gösterilen İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 20.05.2008 tarih ve 2007/1619 esas, 2008/758 sayılı gerekçeli kararında; “belgenin anlaşmaya aykırı ve kötü niyetli olarak doldurulduğu iddiasının da mahkememizce incelenemeyeceği anlaşılmakla” denildiği ve sanığa yüklenen eylemin de esasen, suça konu belgeyi katılandan, imzalı ancak boş olarak mı yoksa dolu olarak mı aldığı, yani anlaşmaya aykırı ve kötü niyetli olarak doldurup doldurmadığı hususuna ilişkin olduğu gözetilmeden ve kararın gerekçesinde 23.12.2008 tarihli bilirkişi raporu da hiç tartışılmadan, eksik inceleme ve araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki istem gibi BOZULMASINA, 14.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/10394 Karar : 2016/10612 Tarih : 12.12.2016
“Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 16.01.2016 tarih ve 2016/1 sayılı kararının Yargıtay Ceza Daireleri İşbölümünü düzenleyen II numaralı bölümün ortak hükümler başlığının 7. bendinde, “Ceza Dairelirinin görevlerinin belirlenmesinde, mahkumiyet kararlarında mahkumiyet hükmündeki, mahkumiyet dışındaki kararların temyiz incelemesinde ise dava açan belgedeki niteleme esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
İncelenen dosya içeriğine göre; tebliğnamenin iş bölümün yürürlüğe girdiği 01.03.2016 tarihinden sonra düzenlenmiş olması ve sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 209/1. maddesinde tanımlanan açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan cezalandırılmasına karar verildiği anlaşıldığından,
Mahkeme kararındaki nitelendirme, temyiz kapsamı ve Yargıtay Kanunu’nun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesinin ( 11. ) Ceza Dairesinin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye gönderilmesine 12.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindedir.