Bir kimsenin hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakılmasıyla oluşmaktadır. Örneğin kişinin bir yere kapatılması, bir yerde tutulması veya bir yere götürülmesi veya bir yere gitmekten men olunması fiilleri, bu tanıma göre ceza yaptırımını gerektirmektedir. Bu sebeple Türk Ceza Kanununda ilgili hüküm şöyledir:
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
Madde 109- (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe ya da boşandığı eşe karşı,[45]
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Maddede geçen hukuka aykırı olarak ibaresi, hukukun izin vermediği hâlleri ifade eder. Örneğin bir suça ilişkin soruşturma kapsamında suç şüphesi altında bulunan kişinin ceza muhakemesi hukukunun gereklerine uygun olarak tutulması, gözaltına alınması veya tutuklanması hâllerinde, fiil hukuka uygundur ve bu suç oluşmaz.
Maddenin ikinci fıkrasında kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cebir, tehdit veya hile kullanılarak işlenmesi, bu suç açısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâl olarak belirlenmiştir. Suçun temel şekli açısından cebir, tehdit veya hile kullanılmasına gerek yoktur. Örneğin kişi içeride uyumakta iken kapının kilitlenmesi hâlinde, söz konusu suçun temel şekli gerçekleşmiş olmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır. Bu nitelikli hâllerden bir kısmı, suçun işleniş tarzına ilişkindir. Söz konusu suçun işlenmesi bakımından, silâhlı olunması veya kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması, bir kolaylık sağlamaktadır.
Kişi hürriyetinden yoksun kılma suçu, kişinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla işlenmiş olabilir. Suçun bu seçimlik nitelikli unsuru için, failin saiki önem taşımaktadır. Suçun işlendiği sırada kişi kamu görevlisi sıfatını taşımayabilir, örneğin emekliye ayrılmış olabilir. Keza, suç, kamu görevlisinin yakınına karşı da işlenebilir. Bir hâkimin verdiği karara tepki olarak oğlunun kaçırılması bu hâle örnek olarak gösterilebilir.
Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi de bu fıkra kapsamında bir seçimlik nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Suçun icra hareketlerinin birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi gerekir. Yani suçun işlenişi açısından müşterek faillik durumunun varlığı hâlinde, bu nitelikli unsur oluşur. Ancak, suçun icra hareketlerinin bir kişi tarafından gerçekleştirilmesine karşılık, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olması hâlinde, bu fıkraya göre ceza artırılamaz.
Suçun üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa karşı ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi de, üçüncü fıkra hükmüne istinaden cezanın artırılmasını gerektiren mağdurun şahsı itibarıyla seçimlik nitelikli unsurlar olarak kabul edilmiştir.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre; bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adli para cezasına hükmedilecektir. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, suçun netice nedeniyle bir ağırlaşmış hâli söz konusudur. Bu nedenle, failde bu neticeye yönelik kastın bulunması gerekmez. Bu hükmün uygulanabilmesi için, mağdurun ekonomik kaybının önemli miktarda olması gerekir.
Beşinci fıkra hükmüne göre, suçun cinsel amaçla işlenmesi, söz konusu suç açısından failin güttüğü amaç itibarıyla ayrı bir nitelikli unsur oluşturmaktadır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşmesi hâlinde verilecek cezanın ayrıca artırıma tabi tutulması gerekmektedir.
Altıncı fıkraya göre, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şeklinin gerçekleşmesi hâlinde, maddenin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilmelidir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle suç mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır.
Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmeyip aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurlar da var ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir.
Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca, Cebir, tehdit veya hilenin kişiyi hürriyetten yoksun kılma suçunu işlemek için veya bu suçun işlendiği sırada, en geç temadinin sona erdiği zamana kadar gerçekleştirilmesi gerekir. Suçtan önce veya suçun tamamlanmasından veya diğer bir deyişle failin serbest kalmasından sonra cebir veya tehdit kullanılması kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan bağımsız yaralama veya tehdit suçlarını oluşturacaktır. Nitekim,
Ceza Genel Kurulu 2023/562 E. , 2024/83 K.
“Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun genel kast ile işlenebilen ve temadi eden bir suç olduğu, bir kişinin kasten yaralama suçunun işlenmesi maksadıyla da olsa hile ile bir yere götürülmesinin ardından temadinin devam ettiği süre içinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde darbedilmesi hâlinde söz konusu yaralama eyleminin TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacağı ve aynı Kanun’un; “Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz.” şeklinde düzenlenen 42. maddesi uyarınca da unsur olan bu suçtan faile ayrıca ceza verilemeyeceği cihetle, sanık … ve inceleme dışı sanıklar … ve … ile TCK’nın 37. maddesi kapsamında birlikte hareket eden ve başta hile kullanarak bahse konu bağ evine getirmek suretiyle hürriyetinden yoksun bıraktıkları katılan …‘ye yönelik temadinin devam ettiği süre içinde cebir kullanılıp onun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasına neden olan sanıklar …, … ve …‘in bu eylemlerinin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yanında ayrıca basit kasten yaralama suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir.” şeklindedir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, cinsel saldırı suçu gibi bazı suçların icrası sırasında zorunlu olarak eşlik eden bir fiil olarak yer alabilir. Cinsel saldırı suçunda failin fiilini icra edebilmesinin zorunlu sonucu olarak mağdurun kısa bir süre özgürlüğünden yoksun kaldığı bu gibi hâllerde işlenen suç dışında failin sorumluluğunu gerektiren ayrı bir fiilin varlığından bahsetmek mümkün değildir. Ancak işlenen fiilin zorunlu sonucu olmamakla birlikte, amaç suçun işlenebilmesi için mağdurun hürriyetinden yoksun bırakıldığı hâllerde, fail amaç suçun yanında ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da cezalandırılacaktır (Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yayınevi, 6. Bası, , 2019, s. 465.). Cinsel saldırı öncesi ya da sonrasında eğer mağdurun özgürlüğü sınırlandırılmışsa, fail kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da sorumlu tutulmalıdır (M. Emin Artuk-… Gökçen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yayınevi, 18. Baskı, , 2019, s. 375.).
Yargıtay uygulamalarına göre de kişinin vücut dokunulmazlığı amaç suçun konusu olması durumunda hürriyeti sınırlandırmadan bu suçların işlenmesine olanak bulunmadığı için suç süresiyle sınırlı olarak kişilerin tutulması hâlinde, örneğin cinsel saldırı (cinsel istismar) veya yaralama eylemini gerçekleştirirken sadece bu suçların işlendiği süre boyunca bekletme veya tutma eylemleri ayrı bir suç oluşturmamaktadır. Ancak amaç suç öncesinde veya sonrasında mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğü kaldırıldığında ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşmaktadır. Bu bağlamda
Ceza Genel Kurulu Kararı- Karar:2018/557
“Sanıklar Ö. ve İ.’nin, katılana karşı işledikleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda cinsel arzularını tatmin amacı ile hareket etmedikleri anlaşılmış ise de, bu eylemi nitelikli cinsel saldırı suçunu işlemek amacıyla gerçekleştirmeleri ve bu suretle katılanın cinsel özgürlüğüne müdahale etmeleri nedeniyle cinsel amaçla hareket ettikleri anlaşılan sanıklar hakkında TCK’nın 109/5. maddesinde yer alan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin nitelikli hâlin uygulanma koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.”
Ayrıca Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun etkin pişmanlık haliyse Türk Ceza Kanunun 110. Maddesinde düzenlenmiştir.
Etkin pişmanlık
Madde 110- (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
Etkin pişmanlıkla ilgili bu genel şartlar dışında kanun koyucu, ilgili suç tipinde özel olarak etkin pişmanlığın belirli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesi veya başka bazı ön şartların varlığını da aramış olabilir. Bu kapsamda TCK’nun “etkin pişmanlık” başlığını taşıyan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 110. maddesinde; “yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir” biçiminde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları bakımından cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi bir sebep olarak “etkin pişmanlık” düzenlemesi getirilmiştir. Madde gerekçesinde de; “Etkin pişmanlık için suç tamamlandıktan sonra mağdurun güvenli yerde serbest bırakılması gerekir. Bunun kendiliğinden, yani herhangi bir zorlama bulunmadan gerçekleşmesi gerekir.
Ayrıca, etkin pişmanlığın, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce gerçekleşmesi gerekir. Soruşturma makamlarının işe el koymasından sonra serbest bırakma hâlinde, etkin pişmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır” açıklamalarına yer verilmiştir. Anılan düzenlemeye göre, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen kişinin, bu suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan önce mağduru, şahsına herhangi bir zarar vermeksizin ve kendiliğinden güvenli bir yere serbest bırakması halinde hakkında etkin pişmanlık hükmü uygulanacaktır.
Buna göre kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Suçun tamamlanmış olması gerekir. Suç tamamlanmadan, başka bir ifadeyle icra hareketleri devam ederken failin mağduru serbest bırakması durumunda etkin pişmanlık değil gönüllü vazgeçme söz konusu olacaktır.
2- Failin, mağduru suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan evvel serbest bırakması gerekmektedir. Şüpheli ve sanıkların örneğin etkin pişmanlık gibi bir kısım hak ve imkânlardan yararlanabilmeleri ve buna bağlı haklarının korunması bakımından soruşturma evresinin ne zaman başladığı hususu önem arzetmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanununun ikinci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde soruşturma; “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanmıştır. Maddenin ilgili fıkrasının gerekçesinde; “suça ilk müdahaleden başlayarak iddianamenin mahkemeye verilmesine kadar geçen bütün işlemleri kapsayan evre soruşturma olarak isimlendirilmiştir” şeklindeki açıklamalara yer verilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 17.10.2006 gün ve 165-213 sayı ile, soruşturma evresinin, suç şüphesinin Cumhuriyet savcısı tarafından öğrenilmesi ile başlayacağı kabul edilmiştir.
CMK’nun 160. maddesinde Cumhuriyet savcısının “suçun işlendiğini öğrenmesi” halinden söz edilmiş, kamu davasının açılıp açılmayacağı hususunda araştırma yapma yetki ve yükümlülüğü getirilmiştir. Ceza muhakemesi hukukumuzda “kovuşturmanın zorunluluğu ilkesi” geçerli olduğundan, soruşturma yapılması mecburiyet olarak düzenlenmiş ve bu görev Cumhuriyet savcısına verilmiştir. Nitekim öğretide bu konuda benzer görüşler ileri sürülerek; “Ceza muhakemesinin ilk evresi olan soruşturma, suç fiilinin devletin kovuşturma makamı Cumhuriyet savcılığı tarafından öğrenilmesi ve ilk araştırma işleminin yapılması ile başlar” denilmiştir. (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci. Yine etkin pişmanlıkla ilgili örnek Yargıtay Kararı şu şekildedir.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3838 Karar : 2018/320 Tarih : 15.01.2018
“Mağdurun bulundukları kahvehaneden herhangi bir fiziki müdahalede bulunmadan araca binmelerini sağlayıp, götürdükleri bağ evinde, silahla tehdit ederek para isteyip, iki saat kadar burada alıkoyduktan sonra onları aldıkları kahvehanenin bulunduğu sokakta serbest bırakan sanıkların, eylemleri süresince mağdurların bedenine ve şahsına zarar verici bir harekette bulunmadıkları anlaşılan olayda, sanıklar hakkında TCK’nun 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma olanağının karar yerinde tartışmasız bırakılması,
Bunun haricinde Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma Suçuna ilişkin bazı önemli yargıtay kararları şöyledir:”
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6723 Karar: 2017/960 Tarih: 23.02.2017
“Olay gecesi yaşanan ailevi geçimsizlik sebebiyle resmi nikahlı eşi olan müşteki …‘le tartışan sanığın, müştekinin oniki yaşındaki oğlu mağdur …‘la birlikte evden ayrılmak istemesi üzerine kapıyı kilitleyip tehditle gitmesine engel olması şeklinde gerçekleşen olayda sanığın, oğlu olan mağdurun gece evden gitmesine sahip olduğu velayet hakkına istinaden engel olması eyleminde mağdur yönünden üzerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun kanuni unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşıldığından, hakkında müştekiye yönelik eyleminden dolayı 5237 Sayılı TCK’nın 109/2,3 -e,f. maddeleri gereğince belirlenen cezanın koşulları oluşmadığı halde zincirleme suça dair aynı Kanunun 43/2. maddesiyle arttırılması,
Sanık hakkında tüm dosya içeriğine göre TCK’nın 109/3-f ile 43/2. maddelerinin uygulama koşullarının bulunmadığı nazara alındığında, aynı Kanunun 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin birinci fıkrasında yedi bent halinde sayılan hususlar ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte isabetle değerlendirilip TCK’nın 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi ile hak ve nasafet kuralları da dikkate alındığında, alt sınırdan uzaklaşmayı gerektirir bir durum bulunmadığı gözetilmeden, olayda 109/3. maddesinde sayılan arttırım nedenlerinden birden fazlasının bulunduğu şeklindeki dosya içeriğine uymayan yazılı gerekçeyle temel cezanın teşdiden belirlenmesi,”
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/6085 Karar: 2015/710 Tarih: 28.01.2015
“Sanık K.’ın, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla alınıp dosyaya eklenen nüfus kayıt örneğine göre, hükümden sonra 16.8.2012 tarihinde öldüğü anlaşılmakla, adı geçen sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nın 64/1 ve 5271 Sayılı C.M.K.nın 223/8. maddeleri uyarınca mahkemesince bir karar verilmesi lüzumu;
Mağdurenin anlatımı, sanık S.’ın savunmaları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre sanık S.’ın mağdurenin çantasını alarak yürümeye başladığı, mağdurenin de sanığı sadece çantası alındığı için takip ederek gittiği ağabeyinin evine girdikten sonra S.’ın mağdureye bundan sonra artık gidemezsin seni kaçırdım dediği, akabinde buradan mağdurenin köydeki sanığın dedesinin evine sonra da tanık İ.’nin evine götürüldüğü olayda S.’ın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu tehdit cebir veya hileyle işlediğine dair bir delil bulunmadığı gözetilerek T.C.K.nın 109/1. maddesi gereğince cezalandırılması yerine 5237 Sayılı T.C.K.nın 109/2. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 28.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6869 Karar: 2017/3035 Tarih: 01.06.2017
“Sanık hakkında mağdureye yönelik ırza geçme suçundan dolayı 5252 Sayılı Kanun’un 9/3. maddesi gereğince suç tarihinde yürürlükte olan 765 Sayılı ile sonradan yürürlüğe giren 5237 Sayılı maddeleri karşılaştırılırken eylemin teşebbüs safhasında kalmasından dolayı 765 Sayılı TCK’nın 61. maddesinin tatbikinde azami had olan 2/3 oranında indirim yapıldığı halde buna karşılık gelen 5237 Sayılı TCK’nın 35/2. maddesi uyarınca azami oran olan 3/4 nispetinde indirim yapılarak buna göre lehe aleyhe kanun değerlendirmesi yapılması gerekirken, orantılılık ilkesine aykırı şekilde TCK’nın 35/2. maddesi gereğince 2/3 oranında indirim yapılıp buna göre 765 Sayılı TCK’nın lehe olduğu kabul edilerek hüküm kurulması,
Sanık hakkında reşit mağdureyi zorla kaçırıp alıkoyma eylemi sebebiyle hüküm kurulurken gerekçe gösterilmeksizin alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi ve hükmün gerekçe kısmında 5237 Sayılı TCK’nın 109/2. maddesindeki cezanın alt sınırı itibariyle 2 yıl hapis olarak temel cezanın belirlenip aynı Kanunun 109/3-a, 3-b. maddeleriyle bir kat arttırım yapılırken 4 yıl yerine 4 yıl 6 ay ceza tayin edilip lehe aleyhe kanun değerlendirmesi buna göre yapılarak çelişkiye düşülmesi suretiyle hüküm kurulması,
Dosya kapsamına göre sanığın, mağdureye yönelik kanıtlanan eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK’nın 179/2-3. maddelerinde düzenlenen hürriyeti tahdit suçunu oluşturduğu gözetilerek, lehe Kanun değerlendirmesinin bu maddeler üzerinden yapılması gerekirken, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yapılan karşılaştırma neticesinde yazılı şekilde zorla kaçırıp alıkoyduğu reşit olmayan mağdureyi şehevi harekette bulunmadan kendiliğinden serbest bırakma suçundan hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin ceza miktarları itibariyle sanığın kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321, 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/444 Karar: 2018/63 Tarih: 08.01.2018
“Sanıklar haklarında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan dolayı 5271 sayılı CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca verilen hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar itirazı kabil kararlardan olup temyiz yeteneğinin bulunmadığı ve sanıklar müdafiin anılan kararlara yönelik temyiz isteminin aynı Kanunun 264. maddesine göre itiraz kabul edilip gerekli kararın mahallinde merciince verilmesi gerektiği anlaşıldığından, incelemenin sanıklar haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Sanıkların, olay tarihinde ikametine girdikleri mağduru kollarından sürüklemek suretiyle bahçeye çıkartıp tehdit ederek bir süre tuttukları tüm dosya içeriğinden anlaşılmakla, mevcut haliyle olayda, mağdurun bir yerde kalmak hürriyetinden hukuka aykırı olarak yoksun bırakılması nedeniyle atılı suçun tamamlandığı nazara alındığında tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiş, oluş ve kabule göre müsnet suçu birlikte işleyen sanıklar haklarında TCK’nın 109/3-b. maddesinin uygulanmaması ise aynı maddenin 3-a fıkrasının tatbik edilmesi karşısında sonuca etkili bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin eleştiri dışında unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Yargıtay 14. Ceza Dairesi – Karar: 2014/10076
“Sanığın mağdureye hitaben “Gel bodrumda kedi var kediyi sevelim” diyerek hile kullanarak bodrum kata götürmek suretiyle üzerine atılı cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediği ve suçun unsurlarının oluştuğunun anlaşılması karşısında, 12-15 yaş arasında bulunan sanık hakkında hürriyetten yoksun kılma suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilecek durumda olup olmadığı ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı hususlarında rapor aldırılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır” Şeklinde Yargıtay Kararları mevcuttur.